“O size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimet(ler)ini saymaya kalksanız sayamazsınız. Kuşkusuz insan çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim, 34)

BEŞİNCİ İPUCU “HİDAYET NİMETİNE ŞÜKRETMEK”

MÜSLÜMAN KALABİLMEK İÇİN

NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

 

BEŞİNCİ İPUCU

“HİDAYET NİMETİNE ŞÜKRETMEK”

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

 

Hidayet üzere sabit kalabilmenin başka bir ipucu da; hidayet nimetine gereği gibi şükretmektir. Bu nimete gereği gibi şükredenleri Rabbimiz dini üzere sabit bırakacak ve onların hidayetlerini artırarak ayaklarının hak üzere sabit kalmasını sağlayacaktır. Rabbimiz şöyle buyurur:

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ

“Hani Rabbiniz, (size) şöyle bildirmişti: ‘Andolsun ki eğer şükrederseniz, elbette size (verdiğim nimetimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz Benim azabım çok çetindir.”  (İbrahim, 7)

Ayette yer alan “eğer şükrederseniz, elbette size (verdiğim nimetimi) artırırım” ifadesi bizler için çok önemlidir ve üzerinde ciddiyetle kafa yormamız gerekir. Eğer Rabbimiz bizlere hidayet gibi dünyanın en büyük nimetini bahşederek lütufta bulunmuşsa, bizlerin buna gereği gibi şükretmeyi bilmesi ve onun artmasını sağlayacak yollara başvurması gerekmektedir. Eğer biz hidayet nimetine gereği gibi hamd ve şükür edersek Allah da buna mukabil bizim hidayetimizi artıracaktır.

وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْوَاهُمْ

“Hidayeti bulanlar(a gelince), Allah onların hidayetlerini artırır ve onlara takvâlarını verir.” (Muhammed, 17)[1]

Unutmamak gerekir ki hidayet, Allah’ın bu dünyada kuluna bahşedeceği en büyük nimettir.[2] Hiçbir nimet hidayetten daha büyük ve daha anlamlı olamaz. Bir kul hidayet nimetine eriştikten sonra dünyada başka hiçbir nimete sahip olmasa; aksine fakir olsa, miskin düşse, sıkıntılı bir hayatla yüz yüze kalsa bunun hiçbir önemi yoktur, zira dünyasının harap olmasına karşılık hidayeti sayesinde ahireti mamur olacaktır. Ama hidayetten yoksun olduktan sonra onun malının, mülkünün, arabalarının veya farklı dünyalıklarının olması ona bir fayda sağlamayacaktır. Dünyada bütün bunları elde etse dahi, hidayetten yoksun olduğu için ahireti perişan olacaktır. Ahiret perişan olduktan sonra bütün dünya elinin altında olsa ne anlamı vardır ki? İşte bu nedenle öncelikle hidayetin ne kadar büyük bir nimet olduğunu bilmek, ardından da bu büyük nimete layık-ı veçhiyle şükretmek gerekir.

وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

Eğer sadece Allah’a kulluk ediyorsanız o halde O’na şükredin.” (Bakara, 172)

İslam üzere sabit kalmak ve hiçbir zaman bu dinden çıkmamak için hidayet nimetine sürekli şükretmek gerekir. Unutmamak gerekir ki, nimete yapılan şükür verilen nimetin daha da çok artmasına vesile olur. Hatta “Şükür, nimetin artırılmasının en önemli vesiledir” desek hata etmiş olmayız. Bir kul kendisine verilen nimete −ki bu nimet hangi nimet olursa olsun fark etmez− Allah’ın hoşnut olacağı şekilde şükrederse, Allah mutlaka ama mutlaka onu artıracak, daha fazlasıyla ona mukabelede bulunacaktır. Bu, Kur’ân’da Allah’ın yapmış olduğu bir vaattir. Allah’tan daha çok vadine sadık olan kimse yoktur. Rabbimiz şöyle buyurur:

وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ

 “Hani Rabbiniz, (size) şöyle bildirmişti: ‘Andolsun ki eğer şükrederseniz, elbette size (verdiğim nimetimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz Benim azabım çok çetindir.”  (İbrahim, 7)

وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ

Allah şükredenlerin mükâfatını verecektir.” (Âl-i İmrân, 144)

Kul Allah’ın verdiği nimete şükrettikçe Allah da ona olan ihsanını artıracak, kul şükrünü artırdıkça Rabbi ona daha fazlasıyla karşılık verecektir. Bu kaçınılmaz olarak böyle olacaktır; zira Allah “eş-Şekûr” olandır, yani iyiliğe en iyi şekilde karşılık verendir.

مَا يَفْعَلُ اللَّهُ بِعَذَابِكُمْ إِنْ شَكَرْتُمْ وَآمَنْتُمْ وَكَانَ اللَّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا

“Siz şükreder ve iman ederseniz Allah size azap edip de ne yapsın! Allah şükredenlerin mükâfatını veren, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisa, 147)

Eğer şükreder ve gereğini yerine getirirsek Allah bizlerden hidayet nimetini almayacaktır. Ayetin ifadesiyle söyleyecek olursak, böylesi bir durumda Allah bizden hidayet nimetini alıp da ne yapacaktır? İşte bundan dolayı hidayetimize bol bol şükretmeli ve her daim bunun gereklerini titizlikle yerine getirmeliyiz. Ama yeri gelmişken hemen belirtelim ki, şükür birçok insanın zannettiği gibi sadece “şükür” diyerek dil ile olup-bitecek bir şey değildir; aksine şükrün üçayağı vardır ve bunlardan birisinin olmaması halinde şükür yerine gelmiş sayılmaz.

O Halde Şükür Ne İle Olur?

İslam âlimlerinin belirttiğine göre şükür “kalp”, “dil” ve “amel”le olur. Sadece kalbi ile veya yalnızca dili ve ameliyle Allah’a hamd edenler, gerçek manada Allah’a şükretmiş sayılmazlar. Şükrün tam manasıyla eda edilebilmesi için bu üç maddenin de bihakkın yerine gelmesi gerekir. Allah celle celaluhu Kur’ân’ında “şükredin…” buyurduğu zaman, bununla bu üç hususu da bir araya getirerek şükretmemizi kastetmiştir. Yani hem kalbimizle hem dilimizle hem de bedenimizle şükretmemizi istemiştir. Bunlardan birisi nakıs olduğunda Allah’ın −şükrümüz eksik olduğu için− nimetini artırma sözü de dolaylı olarak yerine gelmeyecektir. Şimdi bu üç maddeyi kısaca izah ederek nasıl şükreden bir kul olacağımızı belirtmeye çalışalım.

Kalp İle Şükür. Şükrün birinci adımı “kalp” ile olur. Kul, elde ettiği tüm nimetlerin tamamıyla Allah tarafından geldiğini, onları kendisine ihsan edenin Rabbi olduğunu, hiçbir nimeti kendi bilgi ve becerisiyle elde etmediğini ve övülecek, teşekkür edilecek birisi varsa bunun da Allah olduğunu bildiğinde kalp ile şükrünü yerine getirmiş olur.

Dil İle Şükür. Şükrün ikinci adımı “dil” ile olur. Kul, sahip olduğu tüm nimetlerin Allah’tan geldiğini ve hiçbir nimeti kendi bilgi ve becerisiyle elde etmediğini dili ile ikrar ettiğinde dil ile yapması gereken şükrü yerine getirmiş olur.

Amel İle Şükür. Şükrün son adımı ise “amel” ile olur. Kul, Rabbinin kendisine verdiği tüm nimetleri O’nun yolunda ve O’nun rızası doğrultusunda kullandığı zaman amel ile yapması gereken şükrü eda etmiş olur.

İşte bir kulun “Ben Rabbime şükrediyorum” diyebilmesi için nimet hakkındaki bu üç esası yerine getirmiş olması lazımdır. Ta ki, Allah onun şükrünü kabul etsin ve buna karşılık olarak nimetini artırsın. Bu üç şart yerine gelmeden bir kulun “Ben Rabbime şükrediyorum” demesi kendisini avutmaktan başka bir şey değildir.

 Bu gün bazı cahiller “Şükrediyoruz, ediyoruz, hâlâ yerimizde sayıyoruz” diyerek nimetlerden gereği gibi istifade edememelerinin faturasını adeta Allah’a kesiyorlar. Oysa bu gafiller kendilerine verilen nimetlere hem kalpleri hem dilleri hem de amelleri ile şükretselerdi Allah onları yerlerinde saydırır, oldukları hal üzere bırakır mıydı? Ama onlar Allah’ı gereği gibi takdir edemedikleri için Allah hakkında bu şekilde cahilane zanlara kapılabiliyorlar.

مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ

“Onlar Allah’ı gereği gibi (anlayıp) takdir edemediler. Doğrusu Allah çok kuvvetlidir, mutlak üstündür.” (Hac, 74)

Hidayet Nimetine Nasıl Şükredilir?

Kulun, hidayet nimetine şükredebilmesi için yukarıda zikrettiğimiz detay üzere, yani hem kalbi hem dili hem de ameli ile Rabbine hamd etmesi gerekir.

Kul, kendisini gerçekte hidayete erdirenin Rabbi olduğunu bilerek; şeyhler, üstatlar, efendiler gibi Allah’tan başka hiçbir makamın kendisini hidayet etmeye güç yetiremeyeceğine inanarak ve hidayetine zarar verecek her türlü inançtan uzak durarak kalbi ile yapacağı şükrünü yerine getirir.

Yine kendisini hidayete erdirenin Rabbi olduğunu söyleyerek, bundan şeref duyduğunu ifade ederek, münasip her ortamda bunu insanlara bildirerek,[3] insanları bu güzelliği yaşamaya davet ederek,  bunun için gerektiği şekilde şükran lafızları kullanarak ve hidayetine zarar verecek her türlü sözden uzak durarak dili ile yapacağı şükrü yerine getirir.

Son olarak da bütün bedenini hidayeti veren Allah yolunda kullanarak, hayatını sahibinin istediği şekilde yaşayarak, bunun için yapması gereken amelleri ortaya koyarak ve hidayeti bozacak her türlü amelden kaçınarak ameli ile yapacağı şükrü yerine getirir.

Bu üç şeyi bir araya getirmeden “şükrettim” demesi eksiktir ve yerinde değildir.

Bu arada hemen şunu da ilave edelim ki, verilen şeyi vereninin yolunda kullanmamak veya hayatı o hayatın sahibinin istediği şekilde yaşamamak nimete karşı yapılacak en büyük nankörlüktür. Eğer bu hayatı bizlere Rabbimiz bahşetmişse ve bu hayatta düzgün bir çizgide yürüyebilmemiz için hidayeti o göstermişse, o zaman O’nun gösterdiği bu doğru yol üzere hayatımızı sürdürmeli ve asla bunun dışında bir yola girmemeliyiz. Aksi halde nankörlük etmiş ve doğru yoldan çıkmış oluruz ki, bunun sonu kesin olarak hüsranla noktalanır.

إِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضَى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

“Eğer küfre saparsanız, şüphesiz Allah’ın siz(in imanınız)a ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları için de küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için ondan razı olur…” (Zümer, 7)

Nimetin Şükrü Nimetin Cinsinden Olur

Malum olduğu üzere her nimetin kendine has bir şükrü vardır ve her nimetin şükrü, onun cinsinden olur. Mal sahibinin şükrü malını Allah yolunda kullanmakla, güç sahibinin şükrü gücünü Allah yolunda kullanmakla, bilgi sahibinin şükrü de bilgisini Allah yolunda kullanmakla olur. Mal sahibinin malını Allah yolunda kullanarak şükrünü eda etmesi gerekirken, tutup gücü ile şükrünü eda etmeye kalkışması kabul edilmez. Aynı şekilde bilgi sahibi birisinin bilgi ve ilmini Allah yolunda kullanarak şükrünü eda etmesi gerekirken, tutup malı ile şükrünü eda etmeye kalkışması olmaz. Kime ne verilmişse onun cinsi ile şükrünü yerine getirmesi gerekir.

Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, eğer Allah bizlere hidayet nimeti vererek lütufta bulunmuşsa, o zaman bu nimete o hidayete layık ameller işleyerek, hidayeti insanlar arasında yayarak ve her ortamda insanları bu nimete davet ederek şükretmemiz gerekir. Hidayet nimetine başka şekilde şükretmeye kalkışmak hem yanlış hem de yersiz olur. Bu noktayı iyi idrak etmek gerekir.

İnsanların Çoğu Şükretmez

Nimetlere şükretmek Allah’ın bir emri olmasına rağmen insanların ekseriyeti bu gerçeği göz ardı ederek veya bundan gafil davranarak şükretmeyi terk etmek suretiyle nankörlüğe sapmaktadır. İnsanların ekseriyetinin şükürden uzak ve nankörlük içerisinde olduğunu, biz değil, bizzat onları yaratan ve onların her halinden hakkıyla haberdar olan Allah bildirmektedir. Rabbimiz şöyle buyurur:

إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

“Şüphesiz ki Allah insanlara karşı ikram sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmez. (Bakara, 243)

اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ

“Ey Davud ailesi! (Allah’a) şükür için çalışın. Kullarımdan gereği gibi şükreden azdır.” (Sebe, 13)

Eğer verilen nimetlerin elimizden alınmamasını istiyorsak nimetlere, nimeti verenin istediği doğrultuda ve istediği şekilde şükretmeliyiz. Aksi halde nankörlük etmiş olacağımız için nimetlerden mahrum olmakla cezalandırılabiliriz.

Allah her müslümana elindeki hidayet nimetinin kıymetini bilmeyi ve onun için gereği gibi şükredebilmeyi nasip etsin ve hidayeti verdikten sonra hiçbir zaman onu onlardan geri almasın. (Âmîn)

وَمَنْ يَشْكُرْ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ

“Kim şükrederse, ancak kendi (faydası) için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layık olandır.” (Lokman, 12)

Faruk Furkan

 



[1] İbn Kesir rahimehullah, ayetteki “Hidayeti bulanlar” ifadesini şu şekilde tefsir etmiştir: “Hidayeti amaçlayanlar var ya, Allah onları o hidayete muvaffak kılacak, onları ona iletecek, hidayet üzere onları sabit kılacak ve onların hidayetlerini artıracaktır.”

[2] İbn Kayyım rahimehullah, sıradan müslümanlarla bilinçli müslümanların şükür anlayışlarını birbirinden ayırmış ve her iki gurubun nelere şükrettiğini şu şekilde çok latif bir şekilde izah etmiştir: “Sıradan/avam müslümanlar; yemeye, içmeye, giyim-kuşama ve bedenlerin azığına şükreder. Bilinçli/havass müslümanlar ise; tevhide, imana ve kalplerin azığına şükreder.” (Medâricu’s-Sâlikîn, 550)

[3] Bu gün bazı Müslümanlar şer‘î hiçbir gerekçe yokken akidelerini insanlardan gizlemektedirler. Bu müslümanlar, işin aslına bakılırsa hidayet nimetine dilleri ile şükretme noktasında sınıfta kalmaktadırlar. Oysa bir müslüman; ölüm, tehdit edilme veya kâfirlerden eziyet görme gibi makul ve meşru mazeretleri yoksa münasip her ortamda münasip bir üslupla akidesini insanlara anlatmalı ve bu şekilde Allah’ın kendisini hidayete erdirdiğine dili ile şükretmelidir.  İbn Kayyım rahimehullah, “Medâric” adlı kıymetli eserinde nimet karşısında insanları “nimete şükredenler, nimeti inkâr edenler ve nimeti gizleyenler”  şeklinde üç kısma ayırmıştır. Bu taksimata göre, hidayet nimetine ermiş bir müslümanın bu nimeti insanlardan gizleyen değil, bu nimeti insanlara anlatan olması gerekmektedir. Bu, dikkat dilmesi gereken hususlardan bir tanesidir.

Okunma Sayısı:3398