“İman eden erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velisidirler. Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler.” (Tevbe, 71)

SIKINTILARINI NAMAZLA TEDAVİ ET

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

 

 

Şüphesiz ki namaz; mutluluğun, huzurun, sükûnetin ve gönül rahatlığının en büyük sebeplerindendir. Bundan dolayıdır ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in göz aydınlığı kılınmıştır. Arapçada “Göz aydınlığı” ifadesi sevgiden daha ileri bir mana ifade eder; çünkü her sevilen şey insanın gözünü aydın etmez. Göz, ancak sevilenlerin en üstünü ile aydın olur ki, o da ya Allah subhânehu ve teâlâdır ya da O’na yaklaştıran amellerdir. İnsanı Allah’a en çok yaklaştıran, kendisini en çok rahatlatan ve mesut eden amellerden birisi elbette ki namazdır. Allah’ın Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, bazen Bilal radıyallahu anh’a “Bizi rahatlat ey Bilal!”[1] derdi.

Ey dertlerin kendisini bitkin düşürdüğü kimse! Senin rahatın namazdadır.

Ey korkunun kendisini esir aldığı kimse! Senin güvenin namazdadır.

Ey göğsü daralan, gönlü sarsılan kişi! Senin saadetin namazdadır.

Ey mahkûm kardeşim! Ey çoluk-çocuğunu ve dostlarını kaybettiğinden dolayı kalbi katılaşan kişi! Unutma ki, kalbinin rahatı ve gönlünün huzuru namazdadır.

Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur:

Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz. O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol. Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr, 97-99)

Kardeşim! En hayırlı dost namaz olduğu halde, sen nasıl olurda tek olmaktan şikâyet edersin?

Allah, kendisini zikreden ve kendisine yakarışta bulunan kimsenin en iyi arkadaşı olduğu halde nasıl olurda yalnızlıktan şikâyette bulunursun?

Sizin örneğiniz tıpkı şunun gibidir:

“İstediğin vakitte, hiçbir kimseden izin almadan, herhangi bir engel ve muhafız olmaksızın padişahların en büyüğünün huzuruna giriyorsun… Ziyaretin ne zaman biteceğini ve ne kadar uzaması gerektiğini sen belirliyorsun… Ve kapı açık…”

Kudsî bir hadiste Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur:

“Ben namazı kulumla kendi aramda ikiye taksim ettim, yarısı benim yarısı ise kulumundur. Kuluma istediği verilir. Kul:

  1. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur, dediğinde; Allah:
  2. Kulum beni övdü ve yüceltti, der. Kul:
  3. O, Rahman ve Rahimdir, dediğinde Allah:
  4. Kulum beni övdü ve yüceltti, der. Kul:
  5. O, Din gününün sahibidir, dediğinde, Allah:
  6. Kulum beni yüceltti ve büyük saydı, der. Kul:
  7. Biz sadece Sana kulluk eder yardımı sadece senden bekleriz, deyince, Allah:
  8. İşte bu ayet kulumla benim aramdadır, kuluma istediği verilecektir, der. Kul:
  9. O halde bizi dosdoğru yola (yani) kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayan ve sapanların yoluna değil, deyince, Allah:
  10. İşte bu (ayetler) kuluma aittir, kuluma istediği verilecektir buyurur.”[2]

İbn-i Kayyım rahimehullah der ki:

“Namaz şu dünyada muhabbet ehlinin göz aydınlığıdır. Çünkü namaz içerisinde gözlerin ancak kendisi ile aydınlanacağı, kalplerin yalnız kendisi ile huzur bulacağı ve gönüllerin sadece ve sadece kendisi ile sükûnet duyacağı zata/Allah’a münacat vardır. Ve yine namaz içerisinde Allah’ın zikri ile faydalanmak, O’nun önünde boyun eğmek, O’na karşı alçalmak, özellikle de secde halinde O’na yakın olmak söz konusudur. Bu hal, kulun Rabbine en yakın olduğu haldir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Bizi rahatlat ey Bilal!” sözü de bu kabildendir. İşte bu nedenle bilmelisin ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in rahatı namazda idi. Tıpkı gözünün aydınlığının namazda olması gibi… “Bizler namaz kılıyor ve namaz nedeniyle dinleniyoruz” diyenlerin sözü nerede, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu sözü nerede? Oysa sevgilinin rahatı ve gözünün aydınlığı namazdaydı. Ancak gaflet ehli ve yüz çeviren birisinin bundan herhangi bir nasibi yoktur. Aksine namaz ona ağır ve meşakkatli gelir. O, namaza kalktığında sanki ateşten bir taş üzerindeymiş ve hemen ondan kurtulması gerekirmiş gibi davranır. Ona en sevimli namaz alelacele ve hızlıca kılınan namazdır! Namazda onun için ne bir göz aydınlığı vardır, ne de namazda kalbi rahata ermektedir.”[3]

Arzuladığımız Namaz

Bizim arzulayıp istediğimiz namaz, insanlardan birçoğunun ruhsuz, huşusuz, mutmain olmadan ve manalarını düşünmeden kılmış olduğu namaz değildir. Böyle bir namazın insanın hayatında her hangi bir tesiri yoktur. Oysa namazdan asıl maksat, Allah’ın yüceltilmesi/tazim edilmesidir. Allah’ın tazim edilmesi ise ancak ibadetlerde kalbin hazır/uyanık olmasıyla mümkün olur. Seleften bazıları, namaza durduğu vakit —Allah’a karşı duydukları korku nedeniyle— yüzü değişir ve şöyle dermiş: “Siz kimin huzurunda durmak istediğimi biliyor musunuz?”

Sende eğer huşudan uzak olan kalbinin uyanık olmasını istiyorsan, onu gücün yettiği oranda boş düşünce ve duygulardan uzak tutmaya çalış. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Kişi namazı bitirir de kendisine o namazdan ancak onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda bi­ri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri (veya namazdaki ihlâsına göre) yarısı(nın ecri) yazılır.”[4]

Kardeşim! Haydi, sende kendine bir sor, acaba namazından kaçta kaçı sevap olarak yazıldı? Hatta şöyle sor kendine: Acaba namazım kabul edildi mi, edilmedi mi? Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde (amellerinden) kulun hesaba çekileceği ilk şey onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, diğer amelleri de düzgün kabul edilir. Şayet namazı düzgün olmazsa, diğer ameli de düzgün kabul edilmez.”[5]

Dolayısıyla Bizim arzulayıp istediğimiz namaz:

  • Sayesinde duaların kabul edildiği,
  • Sıkıntıların giderildiği,
  • Rahmetin tecelli ettiği,
  • Belaların def edildiği,
  • Kulu, kulların Rabbine yaklaştıran namazdır.

Acaba böyle bir namazımız var mı?

Namaz Vaktinde Kılınmalıdır

Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur:

Şüphesiz ki namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” (Nisa, 103)

Onlardan sonra, öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düştüler. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Meryem, 59)

Seleften birisi şöyle demiştir:

“Onlar namazı bütünüyle terk etmediler; lakin vaktini geçirdiler.”

Allah subhânehu ve teâlâ diğer bir ayette şöyle buyurur:

Namazlara ve orta namaza riayet edin ve Allah’a gönülden boyun eğiciler olarak namaza durun.” (Bakara, 238)

“Beni anmak için namaz kıl(Tâhâ, 14)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e “Hangi amel daha faziletlidir” diye sorulduğunda “Vaktinde kılınan namazdır” şeklinde cevap vermişti.[6]

Namazı Önemsemek

Selef-i Salihîn radıyallahu anhum, namazı önemser ve ona son derece ehemmiyet gösterdi. Ezan okunurken mescitlere gitme noktasında birbirleri ile yarışır ve imamla beraber ilk tekbire yetişmek için oldukça gayret ederlerdi. Said b. Müseyyeb rahimehullah şöyle demiştir: “Elli senedir imamın ilk tekbirini hiç kaçırmadım!”

Onun yine şöyle dediği nakledilir: “Elli sene boyunca namazda hiç kimsenin kafasını görmedim!”

Yani elli yıldır hep ilk safta namaz kıldığı için kimseyi görmemiştir.

Veki’ b. Cerah rahimehullah şöyle demiştir:

“İmam A‘meş, yetmiş yıla yakındır (imamla beraber alınan) ilk tekbiri hiç kaçırmamıştır.”

İbnu Semmaa rahimehullah da şöyle der:

“Annemin vefat ettiği gün hariç, kırk yıl boyunca ilk tekbiri hiç kaçırmadım!”[7]

Namazı önemsemek ancak bazı şeylere riayet etmekle olur:

  1. Vakitlerini ve sınırlarını korumakla,
  2. Rükunlerini, vaciplerini ve kemalini araştırmakla,
  3. Farz olduğu anda (vakti girdiği anda) kılmak için acele etmekle,
  4. Yapılması gereken herhangi bir şeyi yapamadığında hüzünlenmek ve üzüntü duymakla –ki cemaate yetişemediği için hüzünlenen kimse böyledir– Bu kimse tek başına namaz kıldığında namazı kabul olsa bile yirmi yedi kat ecri kaçırmış olur. Ve yine Allah’ın en çok razı olduğu ilk vakti veya ilk safı kaçıran kimse de böyledir. Aynı şekilde namazdaki huşuyu, Allah huzurunda dururken namazın özü ve ruhu olan kalp uyanıklılığını kaçıran kimse de böyledir. Huşusu ve kalp uyanıklılığı olmayan bir beden, tıpkı canı olmayan bir ceset gibidir.[8]

Namazın Bazı Faydaları

Sevgili kardeşim; Namazın bir takım faydaları vardır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

1- Namaz En Faziletli Ameldir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur: “…Biliniz ki amellerinizin en faziletlisi namazdır.”[9]

2- Kalp ve Azaların Nurudur. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur: “Namaz bir nurdur.”[10]

3- Hata ve Günahları Yok Eder. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur: “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?” Sahâbîler:O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:“Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdu.[11]

4- Dereceleri Yükseltir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur: “Çok secde etmeye bak! Zira senin Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir hatânı siler.”[12]

5- Gerçek Kurtuluşun Sebebidir. Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur: Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu/derin bir saygı içindedirler.” (Muminun, 1,2)

6- Allah’ın Yardımını Görmeye Vesiledir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur: “Şüphesiz ki Allah bu ümmete zayıfları, duaları, namazları ve ihlâsları nedeniyle yardım eder.”[13]

7- Her Türlü Hayâsızlık ve Kötü İşlerden Kurtarıcıdır. Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur: Şüphesiz ki namaz, insanı her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut, 45)

8- Şeytanı Öfkelendirir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: Âdemoğlu secde  ayetini okurda secde ederse, İblis (şeytan) ayrılır ve ağlayarak: Yazıklar olsun bana! Adem oğlu secdeyle emrolundu ve secde yaptı, onun için cennet var; ben de secdeyle emrolundum, reddettim banada cehennem var” der.[14]

9- Korkuyu, Huysuzluğu ve Cimriliği Yok Eder. Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur:Doğrusu insan hırslı (ve huysuz) yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkı kesilir. Ancak, namaz kılanlar böyle değildir. (Meâric, 19-22)

10- İnsanı Cehennemden Korur. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur: “Güneş doğmadan ve batmadan önce ki namazları (sabah ve ikindiyi, Allah’ın istediği şekil üzere) kılan bir kimse asla ateşe girmeyecektir.”[15]

Sevgili kardeşim;

Bu sayılanlar, namazın semerelerinden ve faydalarından bazılarıdır. Ve yine bu sayılanlar, namazın İslam nazarında ne kadar önemli ve değerli bir yere sahip olduğunu gösteren şeylerdendir. Allah subhânehu ve teâlâ: Onlardan sonra, öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düştüler. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Meryem, 59) buyurduğu halde nasıl böyle olmaz ki?

Cehennemlikler cehennemde niçin azap edildiklerine dair kendilerine sual edildiğinde bunun sebebinin namazı terk edişleri olduğunu söyleyeceklerdir. Allah subhânehu ve teâlâ şöyle buyurur: “Sizi şu sekara/cehenneme sürükleyip iten nedir? Derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik…” (Müddessir, 42, 43)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurur:

“Bizimle kâfirler arasındaki ayırt edici özellik namazdır; dolayısıyla her kim onu terk ederse kâfir olur.”[16]

“Herkim ikindi namazını (kasten) terk ederse ameli boşa gider.”[17]

“Bazı kimseler cuma namazlarını terk etmekten ya vazgeçerler veya Allah onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”[18]

Namazın önemi ne büyüktür! Semereleri ne değerlidir! Onu terk edenlerin pişmanlığı ne şiddetlidir!

Sevgili kardeşim; Namaz hakkında Allah’ın ahdine riayet etmemiz ve bunu birbirimize tavsiye etmemiz, mutluluğu elde etmemizin, Allah’ın bizleri muhafaza buyurmasının ve güzel bir yaşam sürmemizin sebeplerindendir.

Lokman aleyhisselam, oğluna nasihatte bulunurken şöyle demiştir:

“Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman, 17)

Nerede namaz kılanlar?

Nerede onu vaktinde eda edenler?

Nerede bu büyük şiara hırs gösterenler?

Ömer b. Hattab radıyallahu anh bir sabah namazında arkasından vurulmuş ve (yaralanma nedeniyle) namazının bir rekâtını kılamamıştı. Çok fazla kan kaybetmiş ve insanların omuzlarında eve doğru götürülmüştü. Evine varınca:

  1. Namazımı kıldım mı? diye sordu. Evdekiler:
  2. Bir rekâtı kaldı, diye yanıt verdiler. Hemen onu kılmak için ayağa kalktı. Bu arada bayıldı. Sonra tekrar namaz için katlı; lakin yine bayıldı ve namazını tamamlayana kadar böyle devam edip gitti… Namazını bitirince ise şöyle dedi:
  3. Bana namazımı tamamlama noktasında yardım eden Allah’a hamd olsun. Allah hakkı için namaza sıkıca sarılın; zira namazı terk edenin İslam’dan nasibi yoktur!”[19]

İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle der:

“İnsanların dindeki nasipleri namazdaki nasiplerine göredir. Ve yine onların İslam’a olan rağbetleri namaza olan rağbetleri oranındadır.”

Haramları Terk

Gerçek manadaki bir namaz sahibini Allah’ın haram kıldığı şeylere düşmekten alıkoyar. Namaz kılan bir kimse, namazı Allah’a kulluk bilinciyle ve meşru şekline uygun olarak kıldığı sürece bir günaha devam edemez. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatır:

“Bir adam Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek:

— Falanca geceleri namaz kılıyor, sabah olunca ise hırsızlık yapıyor” diye şikâyette bulundu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

— Söylediği şeyler yakında onu bu işten vazgeçirecektir, buyurdu.[20]

Müsüman kardeşim!

Allah’tan korkup sakın ve namazlarını muhafaza et. Namazını hayatında tesiri olan bir ibadet haline getir. Seni daha iyi olana yöneltmesini sağla. Ve onu, seni tüm kötülüklerden, hayâsız işlerden ve her türlü günahtan alıkoyan bir engel kıl.

 Allah’tan bizleri, namazlarını muhafaza eden ve namazlarında huşu sahibi olan kullarından kılmasını niyaz ediyoruz. Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.

 

Yazan: Medâru’l-Vatan İlim Heyeti

Tercüme: İbrahim Gadban



[1] Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davut rivayet etmiş, Şeyh Elbânî “sahih” olduğunu belirtmiştir.

[2] Müslim rivayet etmiştir.

[3] İbn Kayyım’ın dostlarından birisine yazdığı bir risaleden.

[4] Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davut rivayet etmiş, Şeyh Elbânî “hasen” olduğunu belirtmiştir.

[5] Taberanî rivayet etmiş, Şeyh Elbânî “sahih” olduğunu belirtmiştir.

[6] Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.

[7] Fadâilu ve Semerâtu’s-Salât mea’l-Cemaati, sf. 6.

[8] el-Vabilu’s-Sayyib, sf. 13, 14 özetle.

[9] Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş, Şeyh Elbânî “sahih” olduğunu belirtmiştir.

[10] Müslim rivayet etmiştir.

[11] Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.

[12] Müslim rivayet etmiştir.

[13] Nesaî rivayet etmiş, Şeyh Elbânî “sahih” olduğunu belirtmiştir

[14] Müslim rivayet etmiştir.

[15] Müslim rivayet etmiştir.

[16] Ahmed b. Hanbel ve Tirmizî rivayet etmiş, Şeyh Elbânî “sahih” olduğunu belirtmiştir.

[17] Buharî rivayet etmiştir.

[18] Müslim rivayet etmiştir.

[19] Cu’ilet Gurretu Aynî fi’s-Salât, Aiz el-Karnî, sf. 12

[20] Kad Eflaha’l-Mu’minûn, Ahmed el-Mansur, sf. 3, 4.

Okunma Sayısı:3023