“(O gün) Peygamber: “Rabbim! Benim kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” diyecek.” (25/Furkan, 30)

“TEKFİRCİ” VEYA “HARİCΔ KİME DENİR?

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

Toplumumuzda yanlış anlaşılan meselelerden birisi de tekfirciliğin ve Haricîliğin ne olduğudur. Bazı guruplar ağzından “kâfir” lafzı duyduğu herkese isabet edip-etmediğini araştırmaksızın bu ismi yakıştırmaktadırlar. Doğru bir hüküm verip-vermediklerini tahkik etmeden bir kişiye “tekfirci” veya “Haricî” demek gerçektende büyük bir haksızlıktır; zira burada insana hak etmediği bir vasıf takılmaktadır. Bu da büyük bir zulümdür.

Meselenin detayına girmeden önce geçmiş bölümlerde anlatmaya çalıştığımız bazı meseleleri burada yeniden hatırlatalım. Malum olduğu üzere Haricîlerin/tekfircilerin bir takım özellikleri vardı. Bunlar kısaca şöyledir:

1-) Haricîler büyük günah işleyen herkesi günahın nevine bakmaksızın tekfir eder ve böylesi birisinin ebedî cehennemlik olduğuna hükmederler.

2-) Hiçbir ayırım yapmaksızın daru’l küfürde yaşayan her müslümanı tekfir ederler.

3-) Allah’ın hükmü ile hükmeden müslüman yöneticilere karşı ayaklanırlar.

4-) Sahabeyi tekfir ederler.

Bir insanda Haricîlerin vasıflarından birisinin bulunması onun “Haricî” diye damgalanmasını gerektirmez. Bizler nasıl ki bir kâfirin yolda insanlara eziyet veren şeyleri izale etme, ana-babaya iyilik etme ve tasaddukta bulunma gibi imanın şubelerinden birisini eda ettiğini gördüğümüzde ona hemen “mümin” hükmü veremiyorsak ya da bir müminin adam öldürme, zina etme ve hırsızlık yapma gibi küfür şubelerinden birisini işlediğinde ona “kâfir” ismini kullanamıyorsak aynı şekilde bir insanda Haricîliğin vasıflarından bir tanesinin bulunması sebebiyle hemen ona “Haricî” hükmü veremeyiz.

Ebu Hümam el-Eserî der ki:

“Haricîlerin temel ve fer’î inanç esaslarından birisine muvafakat eden birisi onların tüm esaslarını kabul etmediği sürece “Haricî” olmaz. Geçmiş âlimler bunu bu şekilde izah etmişlerdir. Mutezile’den Kadı Abdulcebbar der ki: «İnsan Mutezilenin beş temel ilkesini kabul etmediği sürece ‘Mutezilî’ olamaz.»

Ebu’l Hasen el-Hayyât şöyle der: «Kişi beş esası kabul etmediği sürece “Mütezilî” ismine hak kazanamaz. Bu beş esas şunlardır: Tevhid, adl, vaad ve vaîd, el-menzile beyne’l menzileteyn, emr-i bi’l Ma’rûf-nehy-i ani’l münker. Kişi bu beş esası kabul ettiğinde işte o zaman Mutezilî olur.»”[1]

Bu kuralın Sünnet-i Seniyye’den de delili vardır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Dört şey vardır ki, bunlar kimde olursa halis münafık olur. Kimde de bunlardan birisi bulunursa -onu terk edene dek- kendisinde nifaktan bir şube bulunmuş olur. (Bu dört şey şunlardır:) Kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde aldatır ve düşmanlık ettiğinde haddi aşar.”[2]

Kişide bu hasletlerden birisi bulunduğunda ona “Bu münafıktır” diyemeyiz. Böylesi birisine “münafıktır” diyebilmemiz için bu dört hasletin hepsinin bir anda o şahısta bulunması gerekmektedir. Aynı şekilde bir insanda Haricîlerin hasletlerinden birisi bulunduğunda “Bu Haricîdir veya tekfircidir” diyemeyiz. Böylesi birisine “Haricîdir veya tekfircidir” diyebilmemiz için Haricîlerin tüm hasletlerinin o şahısta bulunması gerekmektedir. Aksi halde o şahsa bu ismi takmamız uygun olmaz.

Yine bir insanın “Haricî” veya “tekfirci” diye adlandırılabilmesi için insanları günahlar sebebiyle tekfir etmesi gerekir. Allah ve Rasûlünün küfür olarak adlandırdığı bir ameli işleyene “kâfir” adını takanlara “tekfirci” veya “Haricî” demek yanlıştır. Bir insanın “tekfirci” diye adlandırılabilmesi için küfür sebebiyle değil günah sebebiyle insanları tekfir etmesi gerekir. Aksi halde bu ismi ona takmak caiz olmaz.

Yine kişi elindeki delillerden hareketle bir ameli veya bir amelim terkini  “küfür” diye adlandırıyor ve neticesinde o hataya düşenleri tekfir ediyorsa asla “Haricî” veya “tekfirci” diye itham edilemez. Örneğin namazın terkini küfür kabul eden birisine göre doğal sonuç olarak namazı terk edenlerin kâfir olması gerekir. Böyle birisi “namazı terk eden herkesi ben tekfir ediyorum” dese hata yapmış olmaz; bu inanca sahip olan birisine de “sen tekfircisin” denmesi caiz değildir.

 Sonuç olarak; bir insanın “tekfirci” diye adlandırılabilmesi için sahabeyi küfürle itham etmek, günahlar sebebiyle tekfir etmek ve Kur’anla hükmeden meşru yöneticilere baş kaldırmak gibi vasıfların tamamıyla muttasıf olması gerekir. Bu vasıfların hepsine birden değil de, bazısına sahip olan kimselere “tekfirci” demek uygun değildir.

Allah’ın hükümlerini arkasına atarak beşeri kanunlarla hükmeden yöneticileri tekfir ettikleri için bazı cemaatler tarafından kimi kardeşlere tekfirci damgası vurulmaktadır. Bu yanlış bir damgalamadır; zira onlar Allah’ın “küfür” demiş olduğu bir ameli işledikleri için yöneticilere bu ismi vermektedirler. Eğer Allah, kitabında kendi hükümleri ile hükmetmeyenler için bu ismi vermiş olmasaydı, kardeşlerin aşırıya kaçtığı söylenebilirdi. Ama Kitabullah’ta böylesi insanlar için açıkça “kâfir” denmiştir. Bu nedenle onların kâfir olduğunu söyleyenlere “tekfirci” demek hem yersizdir hem de aşırılıktır.

Bazı Müslümanlar küfür olduğuna dair hakkında kesin delillerin bulunmadığı bir takım içtihadî meseleler hakkında hemen küfür hükmü vererek o amellere bulaşan Müslümanları tekfir etmektedirler. Hatta bazen bu hususta silsile bile yapabilmektedirler. Bizler böylelerini her ne kadar “Haricî” diye adlandırmasak ta kendilerinin Haricîlik fitnesinden nasibini almadıklarını da söyleyemeyiz.

 

Faruk Furkan

 



[1] “el-Kevkebu’d-Durriyyu’l Münîr”, sf. 45.

[2] Buhârî, İman, 24; Müslim, İman, 25.

Okunma Sayısı:5696