“Ey îmân edenler! Allâh’a karşı takvâ üzere bulunun ve sözü doğru söyleyin ki Allâh amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın! Her kim Allâh’a ve Rasûlü’ne itâat ederse, o hakîkaten büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb, 70-71)

ZINDIKLIK NEDİR, KİME ZINDIK DENİR?

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

 

 

a) Zındıklığın Tanımı: Zendeka/zındıklık kelimesi, Arapçaya Farsçadan geçmiş bir kavram olup, nifak ile hemen hemen aynı anlamda kullanılmıştır. Zira gerek münafık, gerekse zındık her ikisi de küfür inancını içinde gizleme noktasında birdirler. Aralarında bir fark vardır, o da şudur: Münafık içinde küfür inancını gizlerken, dışarı İslam görüntüsü verir ve korkusundan dolayı küfrünü izhar edemez. Zındık ise, aynı münafık gibi küfür itikadını kalbinde gizler, ama fırsat buldukça onu açığa çıkarır ve ona davet eder. Onun bu durumu bilinir. Kendisine hüccet ikame edilip tevbeye davet edildiğinde kendisinden zuhur eden küfrü inkâr eder.

b) Zındıklığın Hükmü: İslam âlimlerinin sözlerinden tercihe en şayan görüş; zındık küfrünü açığa çıkarıp, bu bilindiğinde onun istitabe yapılmadan öldürüleceğini ifade eden görüştür.[1] Ancak ele geçirilmeden önce (gable’l-kudreti ‘aleyhim) tevbe eder, tevbesinde samimi olur, önceki küfründen ve zındıklığından vazgeçer ve itikat ettiği şeyleri itiraf ederek gelirse, bu halde tercih edilen görüşe göre tevbesi kabul edilir ve öldürülmez. Yüce Allah şöyle buyurur:

“Ancak, kendilerini ele geçirmenizden önce tevbe edenler var ya onlar (öldürülmekten, asılmaktan, el ve ayaklarının çaprazlamaya kesilmesinden ve sürgün edilmekten) müstesnadır. Bilin ki, Allah gafurdur, rahimdir.” (Maide Suresi, 34)

Yaşadığımız asırda ise Müslüman bir yönetimin ve şer’i cezaların tatbikinin bulunmaması nedeniyle nifak ve münafıklıklardan söz edilmez. Mevcut olan ancak zındıklık ve zındıklardır. Sen onları bir taraftan İslam’dan, eman içerisinde olduklarını bildikleri için diğer taraftan da küfürden dem vurduklarını görürsün.[2]

 

Faruk Furkan

 



[1] “Kava‘id fi’t-Tekfir”, Sf. 30.

[2] A.g.e. sf. 31.

Okunma Sayısı:7187