“Kur’ân, âlemler için bir öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir.” (68/Kalem, 52)

ZULÜM NEDİR, KİME ZÂLİM DENİR?

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

 

Zulüm, zulumât, zâlim gibi kavramlar Kur’an ve Sünnette sıkça kullanı­lan kavramlardandır. İzahını yapmaya çalıştığımız diğer kavramlarda ol­duğu gibi, bu kavramın da kitabımızın konusuyla direkt alakası vardır. Bu kavramın da diğerlerinde olduğu gibi birkaç manası vardır. Bu manalardan bazısı küfürle aynı anlamda kullanılmışken; bazısı da bizim anladığımız ve aklımıza ilk gelen anlamda, yani “haksızlık” anlamında kullanılmıştır. İşte bu ayırım gözetilmediği zaman ortaya tekfirle alakalı bazı yanlış kanılar ve hatalı hükümler çıkacaktır. Biz bu farkı göz önüne almadığımız zaman, Al­lah’ın kâfir anlamında kullandığı zalim kavramını günahkâr mana­sında algılayacak, günahkâr manasında kullandığı zalim kavramını ise kâfir anlamında anlayacağız. Bunun sonucunda da Allah’ın muradına aykırı davranacak ve varlıkları O’nun isimlendirmediği isimlerle isimlendireceğiz. Dolayısıyla biz de, her şeyi yerli yerine koymamız gerektiği halde bunu yapmadığımızdan ötürü bu kavrama zulmedenlerden olacağız. Bu ise bizleri sonucu hiçte iyi olmayan bir akıbetle yüz yüze bırakacaktır. Bu kötü akıbete dûçar olmamak için –diğerlerinde olduğu gibi– bu kavramı da hakkıyla bilmemiz ve öğrenmemiz gerekmektedir. Şimdi bu kavramın öncelikle lügat ve ıstılah manalarını zikredelim, sonra da Kur’an ve Sünnette hangi anlamlarda kul­lanıldıklarına hep beraber bir göz atalım.

a-) Zulmün Tanımı

* Lügatte: Zulüm kelimesi aslı itibarı ile “haddi aşmak ve bir şeyi olması gereken yerden farklı bir yere koymak”tır. Aynı kökten gelen “zulmet” (çoğulu zulumât) kelimesi aydınlığın ve nurun zıddıdır. Haksızlık, hakkı yerine koymama, baskı, şiddet, hak yeme, eziyet ve işkence manalarına da gelir. Zulmün halk arasındaki en yaygın ve mütebâdir manası da budur. Zulüm, bu anlamları kapsamakla beraber, Kur’an’da ve İslâm literatüründe daha geniş anlamlara gelmektedir.

b-) Istılahta: Istılahta ise bu kelime “adaletsizlik, düşmanlık, hakkı engellemek, gayr-i meşru bir şekilde değiştirmek, eksiltmek veya noksanlaştırmak suretiyle adaletten sapmak”tır. Yani ister sözlü olsun isterse fiilî, şer‘î haktan ayrılıp bâtıla geçmektir.

Zulüm Karanlıktır

Allah celle celâluhu mutlak olan tek varlıktır. Varlığın ve ışığın kaynağıdır. Nur bir anlamda varlığı, zulmet (karanlık) ise yokluğu temsil ederler. Nur (ışık) görmeyi sağlar, yolları aydınlatır, eşyanın nasıl olduğunu anlamamızı temin eder. Karanlık ise bunun karşıtıdır. Karanlık (zulmet) hem yokluktur, hem korkudur. Zulmet insanların yollarını şaşırmalarına sebep olur, karanlıkta onlar ne yapacaklarını bilemezler, karanlık içinde sağa sola yalpa yapıp dururlar. 

Rabbimiz celle celâluhu: “Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” (Tevbe, 32) buyurarak insanları doğru yola (hidayete) sevk etmek için gönderdiği Din’e ‘nûr’ adını vermiştir. Böylece ‘nur’ İslâm’ın sembolü, ‘zulmet’ ise İslâm’ın dışındaki inançların sembolüdür. Zulüm, yapısı gereği karanlıkları ifade eder. Bu karanlıklar, inkâr, şirk, isyan gibi şeyler olduğu gibi; haksızlık, işkence ve tecavüz de olabilir. Bunların her biri karanlık gibidir, hakkın yerine konulmamasıdır; aydınlık gibi insana rahatlık veren bir şey değildir. İnsanların uydurduğu dinler ise karanlıktır, tümüyle zulmet’tir. Bu dinleri icat edenler ve bu batıl dinlere uyanlar, devamlı karanlık içerisinde oldukları için bocalar dururlar, yanlış yollarını bir türlü düzeltemezler.

Zulüm, böylesine karanlık olan yolu, gidişi, anlayışı benimsemektir. Allah’a ait ilâhlık hakkını başkasına vermektir. Haklının hakkını vermeyip, ona haksızlık yapmaktır. Sapıklığı, isyanı, nefse uyup da azmayı seçmektir. Eldeki servet ve iktidarla şımarıp insanlara baskı uygulamak, onların haklarına ve hürriyetlerine tecavüz etmektir.[1]

b-) ZulmünTürleri

 Âlimler, zulüm kavramını üç ana başlık altında incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah’a Karşı İşlediği Zulüm. Bu, insanların Allah’a şirk koş­maları veya küfür içinde inkârcı olmalarıdır. Nitekim Kur’an’ın birçok ayetinde zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak zikredilmektedir. Yine Kur’an birçok yerde kâfirlere ve müşriklere “zalim” demektedir. Rabbimiz şöyle buyu­rur:

“İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” (En‘am, 82)

Bu ayet-i kerime nazil olunca, ayetin ifade ettiği imana zulüm karış­tırma meselesi Ashabın nefsine ağır geldi ve “Hangimiz nefislerine zulmet­mez ki?” dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 13) ayetini indirdi.[2] Böylece En‘am Suresinde yer alan ayette söz konusu olan zulüm kelimesinden “şirk” kastedildiği anlaşılmış oldu.

2- İnsanların Birbirlerine Karşı İşledikleri Zulüm. Bu da, insanların kendi hemcinslerine karşı işledikleri suçlar, günahlar ve haksızlıklardır. Bilindiği gibi zulüm kavramı, Kur’ân’da çok geniş bir kullanım alanına sahiptir. İnsanla insan arasındaki zulüm de, bu geniş alanda büyük bir yere sahip bulunmaktadır. Zaten zu­lüm denince ilk olarak akla insanların birbirlerine karşı olan hare­ketlerin­deki yanlış, kötü ve zararlı davranışları gelmektedir. Bu çirkin hare­ketler­den bazılarını ve onların olumsuzluğunu bildiren ayet meallerinden bir kısmı şöyledir.

* Adam öldürmek:

“Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurban kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden); ‘Ând olsun seni öldüreceğim’ dedi. Diğeri de, ‘Allah ancak sakınanlardan kabul eder. Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile), ben sana öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan kor­karım. Ben istiyorum ki sen, hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın. Zalimlerin cezası işte budur’ dedi” (Maide, 27-29)

* Hırsızlılık yapmak:

“Onun (hırsızlık yapmanın) cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan kimseye verilir. İşte ona el koymak, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız, dediler” (Yûsuf, 75).

* Erkeklerin erkeklerle temasta bulunması (homoseksüellik):

“Lût'u da (peygamber olarak gönderdik), kavmine dedi ki: ‘Siz, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşa gidiyorsunuz. Siz (kadınları bırakıp) erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha?’ Kavminin cevabı, sadece; ‘Eğer doğru­lardan isen, haydi Allah'ın azabını getir!’ demeleri oldu. (Lût): ‘Rabbim, şu bozguncu kavme karşı bana yardım et’ dedi. Elçilerimiz (melekler) İbrahime müjdeyi getirdiklerinde, “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler. (Ankebût, 29, 30)

* Zina yapmak:

“Yûsuf'un, evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murad al­mak istedi ve kapıları kilitleyip ‘Haydi gelsene!’ dedi. (Yusuf); ‘Allah'a sığı­nırım. Efendim bana güzel baktı (Ben nasıl onun iyiliğine karşı hıyanet ede­rim.) Zalimler iflâh olmazlar’ dedi” (Yusuf, 23)

* Suçlu insanları bırakıp suçsuzları cezalandırmak:

“Dediler ki: ‘Ey vezir, onun ihtiyar bir babası var! (Onun alıkonduğuna çok üzülür). Onun yerine (bizden) birimizi al. Zira biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.’ (Ve­zir): ‘Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allah'a sığınırız. Yoksa biz zulmedenlerden oluruz’ dedi” (Yûsuf, 78, 79)

3- İnsanın Kendi Nefsine Karşı İşlediği Zulüm. Bu hu­susta da çeşitli ayetler vardır. Bu ayetlerden bazılarının meali şöyledir:

* “Biz hiç bir peygamberi, Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan günahlarını bağışlamasını isteseler ve Rasûl de onların bağışlan­masını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.” (Nisâ, 64)

* “(Kâfirler), ille de kendilerine meleklerin gelmesini yahut Rabbinin (azab) emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yap­mıştı. Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyor­lardı.” (Nahl, 33)

* “Sonra Kitabı kullarımız arasında seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, kimisi orta yolludur, kimisi de Allah'ın izniyle ha­yırda öne gidenlerdir. İşte büyük lütuf budur.” (Fâtır, 32).[3]

Zulmün her türü haramdır. Bu nedenle Müslümanın zulmün her türlüsünden sakınması gerekir.

c-) Zulmün Kısımları

Zulüm kavramı da şirk, küfür, nifak ve fısk kavramlarında olduğu gibi büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayrılır.

1-) Büyük Zulüm

Zulmün bu kısmı sahibini dinden çıkardığı gibi, ebediyen cehennemde kalmasına da yol açar. Zulmün bu kısmı şirk ve küfürle aynı anlamdadır. İmanın aslını yok eder niteliktedir. Bilindiği üzere âlemde ki en büyük zulüm –Rabbimizin de ifade ettiği gibi– Allah’a şirk koşmaktır. Adaletin de en üstünü Allah’ı birlemektir.

Allah’a şirk koşanlar yeryüzünde ki en büyük zâlimlerdir. Böyleleri insanlar arasında adaletle davransalar bile Allah’a karşı işlemiş oldukları bu suçtan dolayı yine de “âdil” olamazlar. Âdil olabilmenin en temel şartı “tevhit”tir. Tevhitleri bozuk olanlar, asla gerçek adalete erişemeyeceklerdir. Bu nedenle tevhit ile hükmetmeyen, Allah’ın gönderdiği kitabı arkalarına atan ve bunun gereğine göre yargılama yapmayanlar, istedikleri kadar kendilerini adaletle vasıflandırsınlar yine de zâlim olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Zâlim olmaktan kendilerini kurtaramazlar; çünkü en büyük adalet olan tevhidi bozmuşlardır. En büyük adalet ihlal edildikten sonra diğer adalet ilkeleri tatbik edilse ne kadar isabet edilmiş olur? Siz düşünün…

Zülüm kavramının küfür manasına geldiğini söylemiştik. Şimdi bunun delillerinden bazılarını zikredelim.

* “İman edip de imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” (En‘am, 82)

Bu ayetteki zulüm bizzat Rasûlullâh’ın tefsiriyle “şirk” anlamına gelmektedir. Hatta “Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 13) ayeti bu ayetten sonra gelmiş ve imana zülüm karıştırmanın imana şirk bulaştırma manasında olduğunu tefsir etmiştir.[4]

* “Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, ‘Bana vahyolundu’ diyen, ya da ‘Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim’ diye laf eden kimseden daha zalim kimdir?” (En‘am, 93)

* “Zulmettiğiniz için bugün (pişmanlığınız) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız.” (Zuhruf, 39)

* “Kimin de tartıları hafif gelirse, işte bunlar da ayetlerimize karşı zulmetmeleri sebebiyle kendilerine yazık edenlerdir.” (A‘raf, 9)

Bu ve emsali ayetler, hep zulmün bu kısmına delalet etmektedir. Yani bu ayetlerde geçen zulüm ve zâlim lafızları hep küfür ve kâfir manasındadır.

2-) Küçük Zulüm

Zulmün bu kısmına “Zulmün dûne zulm” de denir. Veya bazı âlimlerin ifadesiyle “dinden çıkarmayan zulüm” tabiri kullanılır. Kur’an ve Sünnette yer alan zulüm ve zâlim lafızlarının karineler çerçevesinde bu kısma girdiği bilinirse, o zaman haksızlık, adaletsizlik ve masiyet manasına geldiğine hükmedilir. İmam Buhârî Sahihi’nde “Zulmün dûne zulm” diye başlık atmış ve zulmün dinden çıkaranı olduğu gibi dinden çıkarmayanının da olduğuna işaret etmek istemiştir.[5]

Zulmün bu kısmı sahibini dinden çıkarmadığı gibi, ebedî cehennemde kalmasına da sebebiyet vermez. Bu zulme bulaşanlar, hak ettikleri cezayı çektikten sonra yine de cennete gireceklerdir.

Şimdi zulmün dinden çıkarıcı olmayan manada kullanıldığı ayetleri zikredelim:

* “Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur.” (Bakara, 231)

* “Davud dedi ki: Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir.” (Sâd, 24)

* “Ve onlar 'çirkin bir hayâsızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları üzerinde bildikleri halde ısrarla durmayanlardır.” (Al-i İmran, 135)

* “Sonra Kitabı kullarımız arasında seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, kimisi orta yolludur, kimisi de Allah'ın izniyle ha­yırda öne gidenlerdir. İşte büyük lütuf budur.” (Fâtır, 32).

* “(Âdem ile eşi) dediler ki: Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A‘raf, 23)

Bu ve emsali ayetlerde geçen zulüm kavramı hep günah, masiyet ve haksızlık anlamlarına gelmektedir.

Bu ve önceki kısımda yer alan zulüm kavramının hangi manaya geldiğini tayin etmenin yolu; nass içerisinde yer alan karineleri tespit etmek veya konuyla alakalı diğer nasslara başvurmaktır.[6] Bu sayede nass içerisinde yer alan zulüm kavramının hangi manada kullanıldığı açığa çıkmış olur.

 

 

Faruk Furkan

 



[1] Ahmet Kalkan’ın bir yazısından iktibas edilmiştir.

[2] Bkz. Buhârî, İman, 23.

[3] Bkz. “Şamil İslam Ansiklopedisi”, 8/385.

[4] Bkz. Buhârî, İman, 23.

[5] Bkz. Buhârî, İman, 23.

[6] “Kavâ‘id fi’t-Tekfîr”, sf. 23.

Okunma Sayısı:15010