“Şüphesiz ki şeytan sizin için bir düşmandır; o halde sizde onu düşman edinin. O, yandaşlarını ancak cehennemliklerden olmaya davet eder.” (Fatır Suresi, 6)
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
Bu başlık gerçekten de çok önemlidir. Allah’a iman etmiş muvahhid bir Müslümanı haksız yere küfürle suçlayarak kanına girmek, öldürülmeyi hak etmiş binlerce kâfiri terk etmekten daha kötüdür. Çünkü Müslümanın kanı Allah katında Kâbe’den daha değerlidir.[1] İbn-i Hacer, İmam Ğazalî’nin “et-Tefrika Beyne’l-İmani ve’z-Zendeka” adlı eserinde şöyle dediğini nakleder:
“Yol bulunduğu sürece (Müslümanları) tekfir etmekten uzak durmak gerekir. Çünkü tevhidi kabul ederek namaz kılan kimselerin kanlarını helal saymak bir hatadır. Bin kâfirin hayatta kalmasında yapılacak hata, bir Müslümanın kanını dökmekte yapılacak hatadan daha ehvendir.”[2]
Ebu Basîr et-Tartûsî, bunun nedenlerini şöyle açıklar:
1-) Hata sonucu bir Müslümanı tekfir etmek İslam’ın onun için korumuş olduğu tüm hakları haksız yere çiğnemeyi gerektirir. Ve bu, onunla diğer müminler arasındaki tüm sevgi ve velayet bağlarının koparılması manasına gelir. Müslümanı (haksız yere) tekfir etmek onu öldürmek gibidir. Nitekim bir hadiste şöyle buyrulur:
“Kişi (din) kardeşine (haksız yere) ‘ey kâfir!’ dediği zaman, adeta onu öldürmüş gibidir. İman etmiş bir kula lanet okumak onu öldürmeye benzer.”[3] (…)
2-) Bir Müslümanın tekfirinde yapılacak hata birkaç yönlü hatadır:
a) Müslümana, Allah’ın verdiği hükmün hilafına küfür hükmü vererek Allah’ın hükmüne isabet ettirmemek sureti ile Allah hakkında bir hatadır.
b) Küfürle itham edilmesine, İslam’ın ona tanıdığı tüm hakları ortadan kaldırmak gibi bir takım sonuçlar terettüp ettiği için o kul hakkında bir hatadır.
3-) Bir Müslümanın tekfirinde yapılacak hata, tekfir eden kimse için bir takım problemler meydana getirir. Belki de -eğer Müslümanı tekfir ederken şer‘î bir dayanağa ve muteber bir tevile dayanmıyorsa- bilmeden onu helakin ve küfrün eşiğine dûçar edebilir.
4-) Şeriatın kaide ve nassları –yol bulunduğu sürece– af yolunu tercih etmeye daha meyyaldir. Dolayısıyla, affetme ve hoş görmede yapılacak hata, ceza vermede yapılacak hatadan daha ehvendir…”[4]
Buhari ve diğer hadis imamlarının Üsame b. Zeyd radıyallâhu anh’den rivayet ettikleri şu hadis meselenin önemini vurgulamada oldukça önemlidir. Üsame b. Zeyd radıyallâhu anh der ki: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bizleri “Huraka” denilen bölgeye gönderdi. Sabahleyin onlara baskın yaparak kendilerini hezimete uğrattık. Ben ve Ensar’dan birisi onlardan bir adama yetiştik. Onu yakalayınca adam hemen “Lâ ilâhe illallah” dedi. Ensardan olan kişi ona ilişmedi. Ben ise öldürene dek mızrağımı ona sapladım. Medine’ye gelince bu olay Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaştı. Bunun üzerine Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Üsame! La ilâhe ilallah dedikten sonra mı onu öldürdün?’ Ben: ‘Ama canını kurtarmak istediği için böyle yaptı’ dedim. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem sözünü o kadar çok tekrarladı ki, sonunda ben, keşke o günden önce Müslüman olmamış olsaydım diye temennide bulundum.”[5]
Bazı rivayetlerde: “Sen kıyamet günü (onun söylemiş) olduğu Lâ ilâhe illallah’ı ne yapacaksın?” şeklindedir.[6]
Bu ve benzeri korkutucu nasslar sebebiyle Allah’a iman etmiş bir kulu haksız yere tekfir etmekten son derece sakınmalıyız. Eğer onun tekfirine engel olacak –mercuh/zayıf dahi olsa– bir delil varsa bu delili değerlendirmeli ve o kulun İslam dairesi içerisinde kalmasına özen göstermeliyiz.
Faruk Furkan
[1] Rasûlullâh sallâllahu aleyhi ve sellem bir gün Kâbe’ye bakarak: “Merhaba sana ey Kâbe! Sen ne yücesin, dokunulmazlığın ne de yüce! (Ama) iman etmiş bir kulun Allah katındaki dokunulmazlığı (hürmeti) seninkinden daha üst seviyededir. Allah senin hakkında bir şeyi haram kılmışken mümin hakkında üç şeyi haram kılmıştır. Onun kanını, malını ve hakkında su-i zan beslenilmesini haram kılmıştır.” buyurdu. “Silsiletü’l-Ehadisi’s-Sahiha”, 3420.
İbn-i Ömer radıyallâhu anh bir gün Kâbe’ye baktı ve şöyle dedi: “Ey Kâbe! Yemin olsun ki Allah seni şerefli kılmış ve seni yüceltmiştir, (ama) mümin bir kul (Allah katında) senden daha çok hürmete sahiptir.” (Kenzü’l-Ummal, 1/164. 817 nolu hadis)
[2] İbn-i Hacer el-Askalânî, “Fethu’l-Bârî”, 12/321. İmam Ğazalî’nin buna benzer bir ifadesi için bkz. Ahmed Bukrîn, “et-Tekfir; Mefhumuhu-Ahtaruhu ve Davabituhu”, sf. 108; Yusuf el-Karadâvî, “Tekfirde Aşırılık”, sf. 83.
[3] Hadis için bkz. “Sahihu’l-Camii’s-Sağîr”, hadis no: 710.
[4] Abdulmun‘im Mustafa Halime, “Kava‘id fi’t-Tekfir”, sf. 226, 227.
[5] Buhârî, Meğâzi 45. Hadis no: 4270.
[6] Müslim, İman, 97. Hadis no: 160.