“Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Ama kendilerinden başkasını aldatamazlarda yine de farkına varamazlar.” (Bakara, 9)

ÇOCUK HASRETİ ÇEKENLERE…

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

Hiç şüphe yok ki çocuk, Allah’ın kullarına bahşettiği nimetlerin en büyüklerinden birisidir. Evliliğin en temel amaçlarından birisi çocuk sahibi olmak ve neslin devamını sağlamaktır. Bu bakımdan evlenen çiftlerin çocukla rızıklandırılmaları evliliklerin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için çok önemlidir.

Lakin her evlenen, Allah’ın muradı gereği bu nimete mazhar olamayabilir. Allah azze ve celle, bazen kullarına çocuk verirken, bazen de onları çocuksuzlukla imtihan edebilir. Bu, sadece O’nun bileceği ve O’nun karara bağlayacağı bir husustur. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.” (Şurâ, 49, 50)

Ayette de açıkça belirtildiği gibi kullarına çocuk bahşetmek yalnız Allah’ın elinde olan bir husustur; çünkü “Göklerin ve yerin hâkimiyeti yalnız O’nundur…” Gökte ve yerde söz sahibi olan ancak çocuk bahşeder, evlat verebilir. Onun dışındakilerin bu konuda en ufak bir yetki ve salahiyetleri yoktur. Bu nedenle bu gün türbelere giderek “Al sana bi göbek, ver bana bi bebek!” demek sureti ile orada yatan zevattan çocuk dilenenler, ―bilerek veya bilmeyerek― aslında şirke düşmekte ve gök ve yerde hâkimiyeti geçerli olan Allah’a bu zevatı ortak koşmaktalar.

Allah azze ve celle’den bu konuda halkımıza şuur vermesini ve hatalarını kendilerine göstererek düşmüş oldukları şirkten bir an önce kendilerini kurtarmasını niyaz ediyoruz.

Gelelim sadede;

Kaleme almış olduğumuz bu yazımızda, çocuğu olmayanlara Kur’an ve Sünnet’ten delillerle çok önemli bir nasihatte bulunmak istiyoruz. Bu nasihatimizi dikkate alan ve gereğince amel edenlerin, en kısa zamanda salih bir çocuk sahibi olmalarını Rabbimizden ümit ediyoruz. Bununla birlikte her şeyi takdir edenin O olduğunu da aklımızdan çıkarmıyoruz. O dilerse, dilediğine hesap edilmesi mümkün olmayan bir rızık verir.

“…Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” (Bakara, 212)

Çocuğu olmayanlara Kur’an ve Sünnet’ten aktaracağımız “üç” nasihatimiz var.

1- Bunlardan birincisi Meryem Suresi 48 ve 49. ayetlerde İbrahim aleyhisselam ile alakalı bir olay. İbrahim aleyhisselam, yıllarca çocuk hasreti ile yanmış ve kendisine salih bir çocuk ihsan etmesi için uzun süre Rabbine dua etmişti. Üstelik hanımı da kısırdı. Rabbi bir imtihan gereği ona çocuk ihsan etmemiş ve bunu bir süreye kadar tehir etmişti. Lakin o, Rabbine sözlü olarak dua etmesine birde fiili duayı ilave edince, Rabbi ona bir değil binler çocuk ihsan etti.

Neydi atamız İbrahim’in kendisine çocuk bahşedilmesine sebep olan fiilî duası?

Ne yaptı da Rabbi kısır olan hanımını ıslah edip kendisine çocuk ihsan etti?

Acaba hangi ameli işledi de kendisine hem de peygamber olan bir zürriyet verildi?

Evet… Bunlar gerçektende çok önemli sorular. Eğer biz bu soruların cevabını doğru verirsek, o zaman çocuğu olmayanlara buradan önemli bir ipucu çıkarabiliriz.

Meryem Suresi’nde ki ayetleri dikkatlice okuduğumuzda İbrahim aleyhisselam’a çocuk verilmesine sebep olan yegâne amelin “Allah’ın dışında kendisine kulluk edilen Tağutları reddetmek ve onlara itaat edenlerden tamamıyla uzaklaşmak” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şimdi gelin, ayetleri dikkatlice beraber okuyalım ve üzerinde yeniden düşünelim. Rabbimiz, İbrahim aleyhisselam’ın dili ile şöyle buyurur:

وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَى أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا

Sizi ve sizin Allah’tan başka dua/kulluk ettiklerinizi (putlarınızı) terk ediyorum ve ben, Rabbim'e yalvarıyorum. Umulur ki Rabbine dua etmekle bedbaht olmam. (İbrahim) Onlardan ve Allah’tan başka kulluk ettikleri şeylerden uzaklaşınca, O’na İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Hepsini de peygamber yaptık.” (Meryem, 48, 49)

Ayetlerde İbrahim aleyhisselam’a İshak’ın ve torun olarak Yakub’un bahşedilmesi, ancak İbrahim’in kavminden ve onların kulluk ettikleri putlardan/tağutlardan uzaklaşmasından sonra olmuştu. O, tağutlara ve tağutlara kul-köle olanlara karşı net tavır alıp kendilerinden bütünüyle teberri edince, Rabbi bu amelinden hoşnut oldu ve kendisine çocuk ihsan etti.

İbrahim aleyhisselam, sadece “Ya Rabbi! Bana çocuk ihsan et!” diyerek sözlü dua ile yetinmedi; aksine bu isteğini amelî dua ile de destekleyerek Allah’a yalvarmaya devam etti. Ve Rabbi onun bu samimiyetini tağutlardan ve tağutlara tapanlardan uzaklaştığında bir kere daha gördü ve işte o zaman kendisine çocuk bahşetti.

Biz de bu ayetlerden elde ettiğimiz çıkarımdan hareketle diyoruz ki: Çocuğu olmayan ve “Ya Rabbi! Bana da bir çocuk ihsan eyle!” diye niyazda bulunanlar, tıpkı İbrahim gibi kendi dönemlerinin tağutlarından ve ona kulluk edenlerden uzaklaşırlarsa ―inşâallah― Rableri de onlara İbrahim’e verdiği gibi salih ve dindar çocuklar verir.

Hemen altını çizelim ki, biz böyle demekle elbette ki Allah’ın yüz de yüz çocuk vereceğini iddia etmiyoruz. Zaten böyle demek, Allah’ı tanıyan bir Müslüman için olacak şey değildir. Bizim bu sözümüz sadece bir temenni ve ümitten ibarettir. Dilediğini veren ve alan sadece Allah’tır. Ama Allah, işleri bazı sebeplere bağlamıştır. İşte sebeplerden biriside budur. Bu sebebi işleyene Allah’ın çocuk vermesi ümit edilir.

Burada okuyucu “Hocam, peki tağut ne demektir? Tağuttan ve tağuta kulluk etmekten nasıl uzak durabilirim?” diye sorabilir. Buna şu şekilde kısaca cevap verebiliriz:

Tağut kelimesi sözlükte “haddi aşmak, azmak, belirlenmiş sınırı geçmek” gibi anlamlara gelir. Istılahta ise, Allah’ın dışında ya da Allah ile beraber kendisine ibadet ve itaat edilen, onun hükümlerini tanımayan ve insanları Allah’ın dininden uzaklaştıran tüm varlıklardır.

Şeyhu’l-İslâm İbn-i Teymiyye der ki:

“Allah’a isyanı gerektiren hususlarda ve bir de hidayetin ve hak dinin dışında kendisine itaat olunan her şey tağuttur. İşte Allah’ın kitabından başkası ile hükmeden ve bu maksatla hükmüne başvurulan kimseye “tağut” adının verilişi bundan dolayıdır.” (Mecmuu’l-Fetâva, 28/200.)

Şeyh Muhammed el-Faki de şöyle der:

“İslam şeriatına muhalif kanunlarla hükmetmek, insanın kan, mal ve ırzları konusunda hüküm vermek için konulan bütün kanunlar, Allah azze ve celle’nin şeriatı olan hadleri kaldıran, faizin, zinanın ve içkinin yasaklığını iptal eden bütün beşeri kanunlar tağut kavramına girerler. Zaten böyle kanunların her biri başlı başına birer tağuttur.” (Fethu’l-Mecîd, sf. 282.)

Âlimlerimizin ifadelerinden anlaşıldığına göre tağut, Allah’ın kanunlarını bir tarafa koyup yerine kendi arzu ve isteklerine göre kanun yapan, yasa çıkaran her türlü şahıs, kurum veya müessesedir. Heva-heves, milliyetçilik, ırkçılık, demokrasi, laiklik Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler ve anayasaları Kur’an olmayan meclisler de çağımız âlimlerinin “tağut” olarak nitelendirdikleri şeylerden bazılarıdır.

Şeytan, putlar, sihirbazlar ve kâhinlerde aynı şekilde âlimlerimizin beyanatlarına göre tağutlardan sayılır.

Bu gün şu koca yeryüzüne baktığımızda orada hep tağutların hükmettiğini ve insanları Allah’ın kanunları ile değil de kendi kanunları ile idare ettiklerini görürüz. Onlar adeta Allah ile bir iktidar mücadelesi içerisine girmekte ve Allah neyi kural olarak koymuşsa neredeyse tamamıyla ona aykırı kanun ve yasa çıkarmaktalar.

Bu günün putları işte bu insanlar, bu kurumlar ve bu düzenlerdir. Kaynağı İlahî olmayan her kanun, reddetmekle emrolunduğumuz putlardan sayılır. İbrahim peygamber belki kendi döneminde taştan, altından ve bronzdan yapılmış putlarla mücadele etmiş etmişti. Bizler ise 21. yüzyılın Müslümanları ve İbrahim peygamberin takipçileri olarak günümüzün putları olan bu sistemlerle mücadele etmek zorundayız.

İşte çocuğu olmayan bir kimse, tıpkı İbrahim Peygamber gibi gününün tağutlarından ve onların destekçilerinden beri olarak Rabbini razı etmelidir. Tağutlardan bütünüyle beri olduğunda kulu İbrahim’e çocuk bahşeden Allah, inşâallah kendisine de çocuk bahşedecek ve ona verdiği nimetlerin bir benzerini kendisine de verecektir.

Ey okuyucu! Sen de İbrahim aleyhisselam gibi tağutlardan ve onların destekçilerinden beri olup uzaklaştın mı?

2- Çocuğu olmayanların dikkat etmesi gereken ikinci husus Rasulullah aleyhisselam’ın tavsiyesinden öğrendiğimize göre ‘istiğfar’ı artırmaktır. İstiğfar: “Günahların bağışlanması için Allah’tan af dileğinde bulunmak” demektir.

جاء رجل من الأنصار إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال يا رسول الله ما رزقت ولدا قط ولا ولد لي قال فأين أنت عن كثرة الاستغفار والصدقة يرزق الله بها الولد قال فكان الرجل يكثر الصدقة ويكثر الاستغفار فولد له تسعة من الذكور

Ebu Hanife’nin Müsnedi’nde geçtiği üzere Ensar’dan bir şahıs Rasulullah aleyhisselam’a gelerek:

― Ey Allah’ın Rasulü! Henüz bir çocukla rızıklandırılmadım ve benim bir çocuğum olmadı, diye serzenişte bulundu. Bunu duyan Rasulullah aleyhisselam adama:

― Sen neden çokça istiğfarda bulunmuyor ve çokça sadaka vermiyorsun? Allah bunlar sayesinde sana çocuk ihsan eder (inşâallah), buyurdu.

Adam bu olaydan sonra çokça istiğfarda bulunmaya ve bolca sadaka vermeye koyuldu. Ardından tam 9 erkek çocuğu oldu… (Müsnedu Ebî Hanîfe, 51)

Bu ne ümit verici bir haber! Ne büyük bir müjde bu! İstiğfarı artıracaksın çocuğun olacak!

Allahu Ekber! Allahu Ekber!

Evet, ey çocuğu olmayan kardeşim!

Sen de Rabbinden af dile, O’ndan bağışlanma talep et, günahlarına pişman ol, o zaman mezkûr sahabîye 9 çocuk ihsan eden Allah, sana da inşâallah çocuk ihsan edecek ve seni bu büyük nimetle rızıklandıracaktır.

Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) istiğfarın faziletine ve önemine şu hadisi ile vurgu yapmıştır:

مَنْ لَزِمَ الاسْتِغْفَارَ جَعَلَ اللهُ لَهُ مِنْ كُلِّ ضِيقٍ مَخْرَجاً ، وَمِنْ كُلِّ هَمٍّ فَرَجاً، وَرَزَقهُ مِنْ حَيثُ لاَ يَحْتَسِبُ

“Bir kimse istiğfâra/Allah’tan af dilemeye devam ederse, Allah ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona hiç ummadığı bir yerden rızık verir.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26)

Evet, istiğfar insana ummadığı yerden rızık gelmesine neden olur. Sende ey kardeşim; bu amele dikkat et, günahlarına pişman ol ki, Rabbin sana ihsanda bulunsun.

‘Allah’tan af dilenme’ anlamına gelen istiğfar’ın, hadiste zikredilen şeylerin dışında da birçok faydası vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Yağmur yağmasına vesile olur. Rabbimiz şöyle buyurur:

(Hud dedi ki): Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin...” (Hud, 52)

2- Bir topluluğun güçlenmesine vesile olur. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki… gücünüze güç katsın.” (Hud, 52)

3- Malların artmasına vesile olur. Rabbimiz şöyle buyurur:

(Nuh dedi ki Ya Rabbi ben onlara) dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır. (Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi mallarla desteklesin…” (Nuh, 10-12)

4- Çocuk verilmesine vesile olur. Rabbimiz şöyle buyurur:

(Nuh dedi ki: Ya Rabbi ben onlara) dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin ki sizi erkek çocukları ile desteklesin…” (Nuh, 12)

İşte istiğfar böylesine önemli bir eylem, böylesine anlamlı bir amel!

O halde durma, haydi istiğfara yönel!

3- Çocuğu olmayanların dikkat etmesi gereken üçüncü husus ise Rasulullah aleyhisselam’ın üstte zikrettiğimiz tavsiyesinden öğrendiğimize göre sadaka vermeyi artırmaktır. Çocuğu olmayan sahabîsine “Sen neden çokça istiğfarda bulunmuyor ve çokça sadaka vermiyorsun? Allah belki bunlar sayesinde sana çocuk ihsan eder” buyurarak onu istiğfar dilemeye ve sadaka vermeye teşvik etmişti.

İşte bundan dolayı çocuğu olmayan birisinin bu nasihate dikkat etmesi ve sadakalarını artırması gerekmektedir. Sadaka, Rabbin gazabını ve öfkesini söndüren bir ameldir. Kim bilir belki işlediğin bir günaha Rabbin kızdı da bu nedenle seni çocuktan mahrum etti? İşte sadaka vererek Rabbinle arandaki bağları güçlendirebilir ve O’nun rızasına erme noktasında bir adım daha atabilirsin.

Evet kardeşim! Sende henüz çocuk ile rızıklandırılmamış isen, bu zikrettiğim üç maddeye dikkat et. Yani:

1-Tağutları reddet ve onun destekçilerinden berî ol.

2- Allah’tan sürekli afv-ı mağfiret dile.

3- Sadaka vermeyi artır.

Sen bu sayılanlara dikkat edersen inşâallah en kısa sürede bir çocuğa sahip olman umulur. Ama unutma ki, her şeyin sahibi Allah’tır; O, dilediğine verir, dilediğinden alır. Kimse bu nokta da ona karşı çıkamaz. Eğer vermiyorsa, mutlaka bir imtihan gereği vermiyordur. Sen sebeplere sarıl, gerisini sebepleri yaratana bırak…

“De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Âl-i İmrân, 26)

 

 

Faruk Furkan

 

 

 

Okunma Sayısı:87401