“Şüphesiz ki münâfıklar/içi dışı bir olmayanlar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Sen, onlara bir yardım edici de bulamazsın.” (Nisa Sûresi, 145)
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
Kur’an ve Sünnette sıkça karşılaştığımız ve tekfir konusuyla alakalı kavramlardan bir tanesi de “fısk” kavramıdır. Bu kavram da Kur’an ve Sünnette farklı manalarda kullanılmış ve kendisine bir takım değişik manalar yüklenmiştir. Kişi bu farklı manaları hakkıyla bilmediği zaman Allah ve Rasûlünün bu kavramdaki muradını tam manasıyla kavrayamayacak ve amelleri ile bu kavram kapsamına giren kimseleri haliyle yanlış değerlendirecektir. Bu hatadan korunmanın en sağlıklı yolu –diğer kavramlarda olduğu gibi– bu kavramı da tüm kısımlarıyla birlikte bilmek ve Şari‘nin bununla muradının ne olduğunu iyi tespit edebilmektir. Şimdi bu kelimenin lügat ve ıstılah anlamlarını verdikten sonra şeriattaki kullanımının nasıl olduğunu ve kaç kısma ayrıldığını anlatmaya geçebiliriz.
a-) Fıskın Tanımı
Lügatte: “Fısk” taze hurma kabuğunu yarıp dışarı çıktığında, fare yuvasından çıkıp, ayrıldığında veya bir şey sınırını ve kendisinin asıl olması gereken yeri aştığında kullanılan bir kelimedir. “Belirli bir sınırı aşmak” demektir. Bu kelime İslâm öncesi dönemde daha çok bitki ve hayvanlar hakkında kullanılmaktaydı. Yani insandan daha çok, bitkilerde istimal edilmekteydi. Örneğin bitki büyümeye, kabuğunu aşmaya ve tomurcuğundan çıkmaya başladığında ya da hayvan türleri kabuğundan, annesinin karnından ve genel olarak durması gereken yerden ayrılmaya başladığında bu ayrılış “fısk” kelimesi ve türevleriyle ifade edilmekteydi. Ancak İslâm bu kelimeye “hak yoldan ayrılma” ve “Allah’ın emirlerine itaatsizlik etme” şeklinde daha özel bir anlam kazandırarak hem müşrik, Yahudi, Hıristiyan ve münafıklar hakkında, hem de dinin emirlerine aykırı hareket eden Müslümanlar hakkında kullanmaya başlamıştır.[1]
Istılahta: Bu kelime ıstılahta; “isyan etmek, Allah’ın emirlerini terk etmek, O’na itaatten ve hak yoldan ayrılmak, zulüm, ahlaksızlık ve bozgunculuk yoluna girmek” manalarında kullanılmaktadır.[2]
Âlimlerimiz fıskın hem kalp, hem dil, hem de amelen olabileceğini belirtmişlerdir. Örneğin haset kalbî bir fısktır. Sövmek lisanî bir fısktır. Zina amelî bir fısktır. İşte bir insanın fısk içerisine düşmesi bu üç sûretten biri ile olur.
Fısk, küfür kavramından daha geneldir. Bu kavramı –biraz sonra da izah edileceği üzere– hem küfre, hem küfrün aşağısında kalan günahlara kullanmak mümkündür. Bu kavram hem Müslümanları, hem de kâfirleri kapsayacak şekilde geniş bir kullanıma sahiptir. Ancak genelin anlayışında “fâsık” denildiğinde, bununla günaha düşmüş ve harama girmiş kimseler kastedilir.
b-) Fıskın Çeşitleri
Fısk kavramının da –küfür ve şirk kavramlarında olduğu gibi– şer‘î nasslarda iki türü vardır: Birincisi dinden çıkaran fısk; ikincisi dinden çıkarmayan fısktır. Dinden çıkaran fısk kavramına “Fısk-ı Ekber”, dinden çıkarmayan fısk kavramına “Fısk-ı Esğar” denir. Dinden çıkarmayan kısmına “Fıskun dûne fısk” tabiri de isti‘mal edilmiştir. Kur’ân ayetleri bu iki çeşidin her ikisini de kullanmıştır.
“Fısk” Kelimesinin Dinden Çıkarıcı
Manada Kullanıldığı Kur’ân Ayetleri
“Fısk” Kelimesinin Dinden Çıkarmayan
Manada Kullanıldığı Kur’ân Ayetleri
Nakletmiş olduğumuz bu Kur’an ayetleri, fısk kelimesini iki anlamda kullanmıştır. İlk gruptakiler tamamen “kâfir” anlamında, ikinci gruptakiler ise “günahkâr” manasındadır. Bu ayırım doğru bir sonuca ulaşabilmek için çok önemlidir; bu nedenle buna dikkat edilmesi zorunludur.
Burada “Peki bu ayırımı bilmenin yolu nedir, nasıl bileceğiz?” şeklinde bir sorunun sorulması mümkündür. Bu soruya şu şekilde cevap veririz: Bu ayırımı bilebilmenin tek bir yolu vardır, o da; kelimenin, içerisinde kullanıldığı nassın karineleridir. Nass içerisinde yer alan karineler sayesinde fısk kelimesinin kâfir manasında mı olduğu, yoksa günahkâr anlamına mı geldiği rahatlıkla bilinebilir. Karineler bilinmeden bunun tayini zordur.[3]