“(İşte) Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar.” (İbrahim, 25)
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
İslam, Allah’a isyanı emretmedikleri sürece ana-babaya itaati emretmiştir. Öyle ki, onlara itaat Allah’a ve Rasulüne itaatten sonra itaatlerin en efdali kabul edilmiştir. Onlara isyan etmek, Kur’an ve Sünnetin açık nassları ile şiddetle kınanmıştır. Rabbimiz şöyle buyurur:
“Rabbin, yalnız Kendisine ibadet etmenizi ve ana babaya iyilikte bulunmanızı emir buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı “Öf” bile deme! Onları azarlama! İkisine de hep tatlı söz söyle! Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: ‘Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!’ de.” (İsra,23, 24)
Ana-babaya “öf” bile demek yasak iken onları azarlamanın, kendilerine sövüp-saymanın ve onları dövmenin hükmü nedir? Elbette ki bunlar haramlık açısından “öf” demekten daha ileri bir seviyededirler.
Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem “Günahların en büyüğü Allah'a şirk koşmak, ana babaya karşı gelip eziyet vermek ve yalancı şahitlikte bulunmaktır”[1] buyurarak, ana babaya itaatsizliği şirkten sonra en büyük günah olarak nitelendirmiştir.
Çocuklar ebeveynlerine son derece itaat etmeli, onlara saygıda kusur etmemeli ve rızalarını kazanabilmek için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmelidirler. Unutulmamalıdır ki; “Allah'ın rızası, ana-babanın razı edilmesine bağlıdır. Allah'ın gazabı da ana-babanın gazabındadır.” [2]
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem hadislerinde ana-babaya itaatin üzerinde çok durmuş ve onları razı edemeyenlere ağır beddualarda bulunmuştur. Onlardan bir tanesi şu şekildedir:
“Ana-babasından birisine veya her ikisine ihtiyarlık devrelerinde yetişip de (onları razı edemediğinden ötürü) cennete giremeyen kimsenin, burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün, burnu yerde sürtülsün”[3]
Dolayısıyla bir Müslüman, ana-babasına son derce hürmet etmeli ve onları razı edebilmek için elinden gelen tüm çabayı sarf etmelidir.
Ana-Babaya İtaatin Sınırı
Ana-babaya itaatte Müslüman-kâfir ayırımı yoktur. Kâfir bir ebeveyn çocuklarına isyanı emretmedikleri sürece itaat edilmeyi hak ederler. İslam âlimleri şöyle demiştir: “İyilik ve itaat hususunda ebeveynin ille de Müslüman olması şart değildir. Kâfir bile olsa -şirki ve günahı emretmediği sürece- ebeveyne iyilikte bulunmak ve güzellik etmek vaciptir.”[4]
Esma radıyallahu anha anlatır:
“Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanında, (müşrik olan) annem hasret gidermeyi arzulayarak beni ziyarete geldi. Bende Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ‘Ona iyilik edeyim mi?’ diye sordum. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ‘Evet’ buyurdu.”[5]
Bu hadisten de anlaşıldığına göre ana-babaya -müşrik dahi olsalar- iyilik yapılması zorunludur. Bu asla engellenemez. Bununla birlikte İslam, her meselede olduğu gibi ebeveyne itaatte de bir takım şartlar getirerek itaatin sınırlarını belirlemiştir. Ana-babaya itaat mutlak itaat değildir. Mutlak itaat ancak Allah ve Rasulüne yapılır. Bu nedenle ana-babaya itaat Allah ve Rasulüne itaatle sınırlıdır. Yani onlar Allah ve Rasulüne isyanı emretmedikleri sürece itaati hak ederler; ama her ne zaman ki Allah ve Rasulüne isyanı ve günah içeren bir şeyi bizlere emrederlerse bizlerin onlara itaat etmesi asla caiz değildir. Şimdi ana-babaya itaatin caiz olmadığı yerleri zikredelim:
a-) Şirk ve Küfürde İtaat Caiz Değildir
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik…” “…Bununla beraber, eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana şirk koşman için seninle mücadele ederlerse, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin…” (Lokman, 14, 15)
Bu ayet ebeveyne itaatin sınırını belirlemektedir. Şöyle ki, eğer onlar çocuklarını şirke ve küfre zorlarlarsa, çocuk onlara asla itaat etmemelidir. “Şirk koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme!” buyruğu bunun açık bir göstergesidir. Mevdûdî der ki:
“Allah’ın yarattıkları arasında anne babanın hakları en üst seviyededir. Fakat anne baba kişiyi şirke zorlarsa, onlara itaat edilmemelidir. Anne baba çocuklarının kendilerine hizmet etme, saygı gösterme ve helal şeylerde itaat etmeleri konusunda mutlak haklara sahiptirler. Fakat onların bir kişiyi körü körüne, gerçeklerden habersiz bir şekilde itaate zorlama hakları yoktur.”[6]
Bu gün kimi ana-babalar çocuklarını tevhid akidesinden ve bu akidenin gerektirdiği esaslardan döndürebilmek için uğraşmakta ve bin bir türlü baskı yoluyla onları şirke zorlamaktadırlar. Bu noktada çocuklara düşen, ana-babalarını güzellikle tevhide davet etmeleri, şayet kabule yanaşmıyorlarsa onları incitmeden gereken tavrı göstermeleridir. Bazı genç kardeşler, tevhidî ve İslamî hakikatleri bilmeyen ebeveynlerine karşı çok sert davranmakta, onları rencide ederek gayri İslamî bir tavır takınmaktadırlar. Böylesi bir hataya düşen genç muvahhitlere, kendileri gibi genç yaşta iman eden Sa‘d b. Ebî Vakkas’ın annesi ile arasında geçen şu olayı hatırlatmakta yarar görüyorum: Hz. Sa‘d der ki:
“Ben anneme son derece itaatkâr bir gençtim. İslam’ı kabul ettiğim vakit annem bana:
- İhdas ettiğin bu din de neyin nesi ey Sâ‘d! Ya bu dini terk edersin ya da ölene dek yiyip-içmeyi bırakırım da bu nedenle kınanır ve “anne katili” diye itham edilirsin, dedi. Bunun üzerine ben:
- Anneciğim bunu yapma! Zira ben bu tür şeylerden dolayı dinimi terk etmem” dedim.
Tam bir gün bir gece hiç bir şey yemeden bekledi. Takati kesilmişti. Sonra yine tam bir gün bir gece hiç bir şey yemeden bekledi. Bu durumu görünce anneme:
- Anneciğim! Vallahi biliyorsun ki, yüz tane canın olsa ve hepside bu şekilde tek tek çıksa, ben asla dinimi değiştirmem. Dilersen yersin dilersen aç kalırsın, dedim. Olayın ciddiyetini anlayan annem yemeye başladı ve bunun üzerine Allah Teâlâ “Biz, insana, anne babasına karşı iyi davranmasını emrettik…” (Lokman, 14, 15) ayetlerini indirdi.[7]
Rivayetlerden anlaşıldığına göre Hz. Sâ‘d dininden dönmesini emrettiği için annesine itaat etmemiş, ama ona karşı kusurda da bulunmamıştır. Dolayısıyla İslam erlerinin bu sahabîyi kendilerine örnek edinmesi ve şirk hususunda ana-babalarına itaat etmemeleri gerekmektedir.
b-) Günahta İtaat Caiz Değildir
Ebeveyne şirk hususunda itaat etmek caiz olmadığı gibi haram ve günahlarda itaat etmekte aynı şekilde caiz değildir. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Yaratana isyan hususunda hiç bir mahlûka itaat yoktur. İtaat ancak iyi şeylerdedir.” [8]
“Hiç bir mahlûka itaat yoktur” ifadesinin içerisine ana-baba da dâhildir. Yani Allah’a isyanı emreden ana-baba bile olsa onlara itaat edilemez.
c-) Farzların Terkinde İtaat Caiz Değildir
Eğer ebeveyn çocuklarına bir farzı terk etmeyi emrediyorsa, çocuk onlara itaat edemez; çünkü farzları terk etmekte masiyet/günah kapsamına girer.[9]
d-) Revâtib Olan Sünnetlerin Tamamen Terkinde İtaat Caiz Değildir
“Revâtib” kelimesi ile kastedilen; belirli vakitler için konulmuş sünnetlerdir. Bayram namazı, kurban ve benzeri ibadetler gibi.[10] Cemaat ile namaz kılmak, sabah namazının sünneti ve vitir namazı gibi şeylerde buna dâhildir. Eğer ebeveyn çocuklarından bu tür ibadetleri sürekli olarak terk etmelerini isterlerse, çocukların onlara itaat etmeleri caiz değildir.[11]
Buraya kadar izah etmeye çalıştığımız maddelerde bir müslümanın ana-babasına itaat etmesi caiz değildir. Bunun dışında, itaatin caiz olduğu yerlerde -ebeveyn kâfir bile olsa- çocukların onlara itaat etmesi ve rızalarını gözetmesi gereklidir. Bu, İslam’ın bizlerden istediği bir ameldir. Buna muhalefet etmek caiz değildir.
Faruk Furkan
[1] Müslim, Kitabu’l iman, 87.
[2] Tirmizi, 1899.
[3] Müslim, Bir ve Sıla, 9.
[4] Bkz. “el-Mevsuatu’l-Fıkhiyyetu’l-Kuveytiyye”, 8/65.
[5] Buhârî, “el-Edebu’l-Müfred”, hadis no:25.
[6] “Tefhîmu’l-Kur’an”, 4/229.
[7] “Safvetu’t-Tefâsîr”, 2/451.
[8] Müslim, Kitabu’l İmara, 40.
[9] Ebu Muhammed el-Makdisî ve beraberindeki ilim ehli âlimlerin oluşturduğu fetva kurulunun vermiş olduğu bir fetvayı burada aktarmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Bir genç tevhidî ve cihadî düşüncelerinden dolayı babası tarafından şiddetli baskılara maruz kalır. Öyle ki babası, kendisini birkaç defa hastanelik edecek şekilde döver ve ilim tahsil ettiği sohbet halkalarına gitmeyi yasaklar. Çocukta babasına itaat etmek için sohbetlere katılmayı terk eder ve fetva kuruluna “Benim bu nedenle sohbetleri terk etmemin hükmü nedir” şeklinde bir soru yöneltir. Soruya kurulun verdiği fetva şu şekildedir: “Farzı ayn olan ilimleri tahsil etmek senin üzerine farzdır. Aynı şekilde mescit de cemaatle namaz kılmanda böyledir. Baban seni bunlardan men ettiği zaman ona itaat edemezsin. Bu görevleri yerine getirebilmek için babana açıkça muhalefet ettiğini göstermeksizin kurnazca davranmalı ve bu görevleri yerine getirmelisin…”
[10] Mehmet Erdoğan, “Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü”, sf. 474.
[11] Bkz. “el-Mevsuatu’l-Fıkhiyyetu’l-Kuveytiyye”, 8/71.