“Egemenlik/Hâkimiyet/Hüküm koyma yetkisi yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf Suresi, 40)

KİM DOĞRU YOLDA?

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

Bu gün nice insanın şöyle bir endişesine şahit oluyoruz: “Hocam! Herkes kendisinin hak yol üzere olduğunu, Allah’ın ancak kendilerinden razı olacağını ve kendileri dışındaki her kesin yanlış yolda olduğunu söylüyor. Acaba kim doğru? Kime inanacağız?”

Bu endişe aslında çok yerinde olan, ama dile getirenlerin Kur’an ve sünnetten haberdar olamadığını ele veren bir endişedir. Bir insan gerçekten bu endişeyi taşıyor ve kimin hak, kimin batıl yol üzere olduğunu öğrenmek istiyorsa, ona Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den nakledilen şu iki rivayeti dikkatlice okumasını tavsiye ediyoruz.

Efendimiz “Veda Hutbesi” diye bildiğimiz o mükemmel konuşmasının bir bölümünde şöyle buyurmuştur:

“…Ben size öyle bir şey bıraktım ki, eğer ona sımsıkı sarılırsanız ondan sonra asla dalalete düşmezsiniz. (Sarıldığınız zaman dalalete düşmeyeceğiniz) o şey Allah’ın kitabı (Kur’an)’dır…”[1]

Diğer bir rivayette ise şu ilave vardır:

“Ben aranızda iki şey bıraktım. Eğer o ikisine sımsıkı tutunursanız asla sapıklığa/yanlış yola düşmezsiniz. (Sımsıkı tutunduğunuz zaman sapıtmayacağınız) o iki şey Allah’ın kitabı (Kur’an) ve Benim sünnetimdir.”[2]

Bu gün cemaatlerin 500’ü aştığı, herkesin bir diğerini sapıklık ve dalaletle suçladığı ve sadece kendilerinin hak üzere olduğunu söylediği Türkiye ortamında bu endişeyi samimiyetle ve gerçek manada dillendiren birisine Efendimizden rivayet edilen bu iki hadisin yeterli olacağını düşünüyoruz.

Eğer gerçekten kimin hak, kimin batıl yolda olduğunu bilmek ve öğrenmek istiyorsan işte sana Efendimizin, kulağına küpe edeceğin çok değerli iki tavsiyesi: Kur’an ve Sünnet.

Sen, eğer gerçektende Kur’an’ı ve Efendimizin sahih sözlerini tarafsız ve samimi bir şekilde okursan kimin hak kimin batıl üzere olduğunu çok rahat bir şekilde anlar ve yolunu ona göre çizersin.

Efendimiz “Bunlara sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız” dediğine göre bunlara sarılan hiç sapıtır ve yolunu kaybeder mi? Efendimiz din adına hiç yanlış söyler mi? O, “sapıtmazsınız” demişse mesele bizim için bitmiş ve konu kapanmıştır. Sende eğer Efendimizin yanlış söylemeyeceğine inanıyorsan o zaman bu söze kulak ver ve kalbindeki bütün şüpheleri bir kenara koy.

İşte Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den nakledilen bir başka hadis:

“Müjdeler olsun size! Şüphesiz ki bu Kur’ân, bir tarafı Allah’ın elinde diğer tarafı da sizin elinizde olan bir iptir. Ona sımsıkı sarılın! Şayet böyle yaparsanız asla sapıtmaz ve helake uğramazsınız.”[3]

Sende onun sözlerine iman eden bir mümin olarak bu müjde ile sevin.

Bu arada “Ama efendim herkes Kur’an ve Sünnet diyor” dediğini duyar gibiyim. Doğru, herkes bunu söyleyecek. Aksi halde “Ben Kur’an ve Sünnet üzere değilim” deseler kim onlara inanır, itibar eder? Cemaatler birilerini kendilerine inandırabilmek ve onlara kendilerini ispat edebilmek için bu tür cümleleri söylemek zorundalar. Ama sen merak etme, dikkatli bir gözlemleme ile kimin Kur’an ve Sünnet okuduğunu, kimin bu iki kaynağı kendisine rehber edindiğini, kimin ona göre hayatını tanzim ettiğini; kimin de bundan yüz çevirdiğini çok rahat bir şekilde görebilirisin.

Bunu görebilmen için her şeyden önce seninde bu iki kaynağı iyi bilmen ve onun gönüllere serinlik veren suyundan kana kana içmen gerekir. Aksi halde bilmediğin bir şeyle nasıl olurda insanları değerlendirebilir ve onların fikirlerini doğru bir biçimde mukayese edebilirsin ki?

İşte bu söylediklerimizle “Her gurup kendisinin doğru olduğunu söylüyor kime inanacağız?” sorusuna cevap bulduğumuzu zannediyorum. Sen bu cevabı samimi bir şekilde değerlendirirsen o zaman kimin doğru, kimin yanlış olduğunu çok rahat bir şekilde anlayacak ve Allah’ın izni ile doğru yolu tespit edeceksin.

Son olarak çok önemli bir meseleye değinmek istiyorum:

Şu günümüzde Kur’an-Sünnet dediği ve hep bu iki kaynağı okuduğu halde maalesef yanlış yapan guruplar da yok değil. Bu guruplar hep bu iki kaynağı okuyor olmasına rağmen maalesef bazen hatalı işler ve İslam’ın onaylamadığı ameller yapabiliyorlar. Bunun elbette birçok nedeni olabilir. Ama bizim tespit edebildiğimiz birkaç önemli husus var:

1- Bu tür guruplar her ne kadar Kur’an ve sünnet okusa da bu iki kaynakta ismen zikri geçmeyen bazı güncel meseleleri anlamakta problem çekiyor ve yanlış kıyaslama sonucu bazı hatalara düşmekten kendilerini kurtaramıyorlar. Onlara yaptıklarının hatalı olduğunu söylediğinde ise hemen o meselenin Kur’an’da nerede geçtiğini soruyorlar. Çok basit bir örnek olması için söylüyorum, mesela “Sigara caiz değildir” dediğimiz zaman bu tür çevreler “Kur’an’da ‘Sigara haramdır’ diyen bir ayet mi var?” diye hemen itiraz getiriyorlar. Onların bu hataya düşmelerinin en büyük nedeni; Kur’an’ın genel prensipler ortaya koyan bir kitap olduğunu bilmemeleri veya yeterince bunun farkında olmamalarıdır. Unutmamamız gerekir ki Kur’an her şeyi ismen tek tek zikreden bir kitap değil, aksine sadece temel kuralları ve genel-geçer ilkeleri ortaya koyan bir kitaptır. Meselelerin detaylarını, Sünnete veya yerine göre içtihada bırakır. İşte bunu göz ardı eden kimi çevreler Kur’an okumalarına rağmen hatalı hükümler verebilmekte ve dünya üzerindeki tüm Müslümanlarla farklı düşünebilmektedirler. Zaten Kur’an’da ismen zikredilmiyor diye beşerî ideolojilere destek vermenin caiz olduğunu söyleyenler bunlar değil mi? “Falanca sistemi desteklemenin, filanca partiye arka çıkmanın dinle ne alakası var” diye televizyonlarda bas bas bağıran yine dillerinden Kur’an’ı düşürmeyen bu insanlar değil mi? İşte bu hususa dikkat edilmeyişi kimi çevrelerin Kur’an okumasına rağmen hataya düşmesine neden olabilmiştir.

2- Kur’an okuduğu halde hataya düşenlerin diğer bir hatası da, kendilerini Kur’an’a hakkıyla teslim etmemeleridir. İnsan eğer Kur’an’da zikredilen hakikatlere hakkıyla boyun eğmiyor ve o hakkın gereklerini yeterince yerine getirmiyorsa hak yoldan sapması kaçınılmazdır. Örneğin Kur’an kâfirlere, münafıklara, yalancılara, Kur’an’dan yüz çevirenlere, çok yemin edenlere… itaat edilmemesini öğütler. Ama bu gün bakıyoruz ki, Allah’ın kitabı ile hükmetmeyen kimselere itaat edilmesini söyleyen ve bunun “salih bir amel” olacağından dem vuranlar maalesef ağzı Kur’anlı insanlardan başkaları değiller. Tüm bu gerçeklere rağmen birisinin çıkıp da  “Ben falancaya da inanmazsam kime inanacağım?!” diye bir itiraz ortaya atması duygusallıktan başka bir şey değildir. Bu kul yarın kıyamette Allah ile karşı karşıya kalınca Allah ona “Ben şunlara şunlara itaat etme dediğim halde sen niye gidip onları destekledin” derse bu şahıs “Ya Rabbi! Kur’an’ı iyi bilen falanca kulun öyle dedi, bende onun için destek verdim” mi diyecek? Acaba böylesi bir mazeretle Allah’ın huzurunda paçayı kurtarabilecek mi?

3- Kur’an Allah’ın istediği şekilde ve tam bir teslimiyetle okunmazsa o zaman hidayetten daha çok dalalete vesile olabilir. Rabbimiz şöyle buyur: “Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır” (5/Maide, 68) Unutmamalıyız ki tarihte sapıklığa düşen nice topluluklar ellerinde Kur’an olduğu halde sapıklığa düşmüşlerdir.

4- Kur’an ancak müttakiler için bir hidayettir. Müttaki olmayanlar ise hakkıyla onun hidayetinden istifade edemezler. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Bu Kitap, hiç şüphesiz muttakiler için bir hidayettir.” (2/Bakara, 2)

“Bu Kur’ân, insanlara bir açıklama, muttakilere yol gösterme ve bir öğüttür.” (3/Âl-i İmran, 138)

Hatırlarsanız kitabımızın giriş bölümlerinde;

“Kur’ân’ın rehberliği ancak muttakiler içindir. Muttaki olmayanlar onun rehberliğinden hakkıyla istifade edemezler. Malum olduğu üzere muttaki olmanın en temel özelliği şirk ve küfürden sakınmaktır. Zira “muttaki” demek sözlük itibariyle “sakınan” demektir. Rabbimiz sadece “sakınanlar” demiş; ama nelerden sakınacaklarını zikretmemiştir. Biz nelerden sakınılması gerektiğini Kur’ân bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman sakınılması gereken şeylerin şu üç şey olduğunu görürüz: 1- Şirk,  2- Haramlar, 3- İçerisinde şüphe olan şeyler. Bir insan bunlardan hakkıyla sakınmadığı sürece asla muttaki olamaz. İşte Allah’ın hidayet kaynağı olan bu kitap ancak bu şeylerden sakınanlar için hidayettir, rahmettir. Kapılarını ancak onlara açar. Sırlarını yalnız onlara verir. Sadece ve sadece onların kulaklarına ince manalarını fısıldar. Ama yukarıda bahsedilen şeylerden kendilerini sakındırmayanların Kur’ân’dan anlamaları yüzeyseldir, sathîdir; istifadeleri hakiki değildir” demiş ve bu kitaptan hakkıyla istifade edebilmenin tek yolunun takvadan geçtiğine işaret etmiştik.

İşte bu gün Kur’an okuduğu halde kendisini günümüzün şirklerinden arındırmayan kimseler var. Bunlar her ne kadar Kur’an okuyor olsa da şirk ve küfürden kendilerini sakındırmadıkları ve Allah’ın yasak kıldığı şeyleri bihakkın terk etmedikleri için Kur’an’dan gerçek manada istifade edemiyorlar.

Zikretmiş olduğumuz bu maddeler, Kur’an ve Sünnet okuduğu halde hataya düşen insanların neden hata içerisine düştüklerini ortaya koyan gerçeklerden bazısına temas etmektedir. “Kur’an okuyan insan hataya düşer mi?” sorusuna cevap arayan kimse bu zikrettiğimiz maddeleri ciddi ciddi düşünmeli ve etrafında böylesi insanlar varsa onları iyi tahlil etmelidir. Aksi halde kendiside Kur’an okuduğu halde −Allah korusun−dalalete ve sapıklığa düşebilir.

 

İbrahim Gadban

 



[1] Müslim, 1218.

[2] Sahihu’t-Terğîb ve’t-Terhîb, 40.

[3] Taberânî rivayet etmiştir. Şeyh Elbanî hadisin “sahih” olduğunu belirtir. Bkz. “Sahihu’l-Camii’s-Sağir”, 34.

Okunma Sayısı:2096