“Kur’ân, âlemler için bir öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir.” (68/Kalem, 52)
Yaşadığımız şu Türkiye ortamında insanlara “Bize Peygamber Efendimizden bir hadis söyler misin” diye sorsak, herhalde birçoğunun zikredeceği hadis şu olacaktır: “Kim ‘lâ ilâhe illallâh’ derse cennete girecektir.” Evet, bu hadis doğrudur, sahihtir ve gerçekten de bu sözü söyleyen kimse muhakkak cennete girecektir. Ama bizim toplumumuz gerçektende lâ ilâhe illallâh, yani Allah’tan başka hak bir ilâh yoktur, O’nun dışındaki tüm ilahları reddediyorum, demiş midir?
Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Belki birçok insan bu nokta üzerinde gereği gibi düşünmediği ve bu kelimenin kendisine ne gibi sorumluluklar yüklediğini hakkıyla idrak edemediği için Lâ ilâhe illallâh hususunda hataya düşmekte ve bu kelimeyi sadece dil ile telaffuz edilen bir söz gibi zannetmektedir.
Şimdi bir kelimeyi sadece dil ile söylemenin yeterli olup-olmayacağını ortaya koyan birkaç örnek vererek bu konuda yoluna ışık tutmaya ve seni aydınlatmaya çalışacağım. Senden ricam, bu örnekleri ‘Lâ ilâhe illallâh’ üzerinde de uygulaman ve hayal âlemine dalarak bu sözü örneklerdeki gibi mi söylüyorsun, yoksa tıpkı Allah’ın peygamberleri gibi mi söylüyorsun, bir düşünmendir.
Herhalde buna vereceğin cevap “hayır” olacaktır. Yani adamın “kebap” demesi kendisine bir fayda sağlamayacaktır. Bu arada bir soru daha sorayım:
Peki, kebabın adama fayda sağlaması nasıl olacaktır?
Kebabın adama fayda sağlaması ancak yerinden kalkıp, kebaba giderek onu yemesi ile mümkün olacaktır.
Tabiî ki sobaya yaklaşmasına ve yanı başına oturarak ısınmaya çalışmasına…
İşte kardeşim, bizlerin cennete girmesine vesile olacak olan Lâ İlâhe İllallâh kelimesi de böyledir. İstediği şeyleri yerine getirmeden, pratik hayatta onu yaşamadan, emrettiği ve yasakladığı şeylere dikkat etmeden onu sadece dil ile telaffuz etmek, insana asla fayda vermeyecektir. Hatta sabahlara kadar eline binlik tesbihler alıp, milyonlarca kez onu telaffuz etse bile bunun yine de ona bir faydası olmayacaktır.
Toplumda herkesin istisnasız bir şekilde bildiği Peygamber Efendimizin “Kim ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse cennete girecektir” hadis-i şerifi işte bu şekilde anlaşılmalıdır. Yani her kim: “Ben Allah’tan başka ilah olduğunu öne süren veya bunu dili ile söylemese bile tıpkı bir ilah gibi hareket eden ya da kendisine bu tür özellikler atfedilen tüm varlıkları, tüm nesneleri, tüm fikir, inanç, izm ve ideolojileri, bütün kurum ve kuruluşları reddediyor, tanımıyor ve bâtıl olduğuna inanıyorum. Ben asla bunlara kul ve köle olmam. Onları sevip destekleyemem. İbadet değeri taşıyan hiçbir amelimi bunlara sunmam. Bunlarla benim aramda en ufak bir alâka yoktur. Ben bunlardan beriyim” der ve Lâ ilâhe illallâh’ın kendisine yüklemiş olduğu İslamî bir hayatı yaşarsa, işte o kimse cennete girecek ve Allah’ın nimetlerine mazhar olacaktır.
Ve yine her kim ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse, yani:
* Allah’tan başka kanun koyan tanımıyorum,
* Allah’tan başka her kurumun egemenliğini reddediyorum,
* Hâkimiyetin kayıtsız şartsız Allah’a ait olduğuna inanıyorum,
* Hayatıma Allah’tan başkaları karışamaz,
* Hayat düzenimi Allah’tan başkaları belirleyemez,
* Ev hayatımın, iş hayatımın, siyasi hayatımın, sosyal hayatımın kanunlarını yalnızca Allah tayin eder,
* İbadet ve itaatim yalnız Allah’adır,
* Duâmı yalnız Allah’a yaparım,
* Yardımı, medetimi yalnız Allah’tan beklerim,
* Hakiki anlamda yalnız Allah’tan korkarım,
* Sevgim, muhabbetim ve tevekkülüm sadece Allah’adır,
* Fayda ve zararı sadece Allah verir… derse, işte o kimsedir cennete girmeyi hak eden ve o mübarek mekâna aday olan!
İnanın, budur Peygamber Efendimizin kastettiği, anlatmaya çalıştığı ve yıllarca uğruna birçok eziyete katlandığı Lâ ilâhe illallâh… Eğer sadece bir kere dil ile söylenmesi yeterli olan bir kelime olsaydı bu, her halde bunca kan akmaz, bunca çile çekilmez, bunca eziyet görülmezdi. Unutmayın ki “Lâ ilâhe illallâh”ın insana bahşettiği cennet ucuz değildir. Peygamber Efendimizin de dediği gibi “Allah’ın ticaret için ortaya koyduğu malı (cenneti) çok pahalıdır.”[1]
(Lâ İlâhe İllallâh Ne Demek Biliyor musun?
adlı eserden alıntılanmıştır.)
Faruk Furkan