“Tâğuta ibâdet (ve itaat) etmekten uzak duran ve Allah’a yönelenler var ya, işte onlar için müjde vardır.” (Zümer, 17)

ON BİRİNCİ İPUCU: “Gereksiz Yere Konuşmamak”

RAHMETLİ OLMANIN İPUÇLARI -11-

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

ON BİRİNCİ İPUCU:

“Gereksiz Yere Konuşmamak”

 

Ebu Umâme radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

رَحِمَ الله امْرأً تَكَلَّمَ فَغَنِمَ أَوْ سَكَتَ فَسَلِمَ

“Konuşup kazançlı çıkan, susup selamet bulan kişiye Allah rahmet etsin.”[1]

İşte, Allah’ın rahmetine nasıl erişileceğini gösteren bir ipucuyla daha karşı karşıyayız. Bu rahmet ipucunun verdiği mesajın içeriği; gereksiz konuşmaları terk etmek ve hayırlı şeyleri konuşmakla alakalı. Buna göre gereksiz yere konuşmayarak selamette kalan, konuştuğu zaman da Rabbini razı edecek şeyleri gündem eden kullara Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem rahmet temennisinde bulunmaktadır. Eğer sen de Allah’ın rahmetine erişmek istiyorsan, o halde durma, hemen diline sahip çıkarak bu rahmet sağanağının altında ıslan!

Değerli kardeşim, bu hadisinde Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem; hayrı, güzellikleri, iyiye teşvik eden sözleri konuşarak hem dünyada hem de âhirette kazançlı çıkmayı bizlere öğütlemektedir. Buna göre bir Müslüman dinini anlatma, hakkı ve sabrı tavsiye etme, emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker yapma, ilim öğretme, dini tebliğ etme gibi insana sevap getiren şeyleri konuşarak Allah’ın rahmetine nail olmaya çalışmalıdır. Buna mukabil eğer konuşacağı bu tür hayırlı şeyleri bulamazsa, o zaman da susarak kendisini hem boş konuşmuş olmaktan, hem faydasız zaman geçirmekten, hem de Allah’ın azap ve gazabından koruma altına alarak selamet yolunu tercih etmelidir. İşte hadisin bizlere vermek istediği ana mesaj budur.

Kardeşim, bu hadisimizde Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından biz Müslümanlara çok önemli bir husus hatırlatılmaktadır. Bu husus, dili olan ve insanlarla konuşarak anlaşan her kulu yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle onun vereceği mesajlara iyi dikkat et ve kendine mutlaka bir pay çıkarmaya bak.

Malum olduğu üzere biz insanlar, konuşarak anlaşan varlıklarız. Olumlu veya olumsuz her şeyimizi dilimizin yardımıyla çözer, tüm ihtiyaç ve sıkıntılarımızı onun aracılığıyla hallederiz. Bu nedenle dilin biz insanlardaki yeri bambaşkadır. Ama hemen vurgulamamız gerekir ki İslam, bu noktada da insanı başıboş bırakmamış; onun dili ile olan münasebetlerini bir çerçeveye alıp belirli kurallar koyarak neleri konuşup neleri konuşamayacağını, hangi şeylerin lehinde hangi şeylerin de aleyhinde olacağını ona bildirmiştir. Bundan dolayı Allah’a hesap verme şuurunda olan insanların, İslam’ın bu sınırlarını öğrenmesi ve nelerin kendi lehlerinde olacağını, nelerin de aleyhlerinde cereyan edeceğini iyi tespit etmeleri gerekmektedir.

Kur’an ve Sünneti gözden geçirdiğimizde birçok ayet ve hadisin dili korumanın öneminden bahsettiğini ve onu malayaniden, boş sözlerden ve gereksiz kelamlardan muhafaza etmenin ahlakî bir zorunluluk olduğuna vurgu yaptığını görürüz. İzahı sadedinde olduğumuz hadis de aslında bu noktaya vurgu yapıyor ve böylesi bilinçli kullara Allah’ın rahmetinin tecelli edeceğini bildiriyor.

Rabbimiz, Kur’an’ında övmüş olduğu mümin kullarının boş ve gereksiz konuşmalardan yüz çeviren kimseler olduğunu bildirmiştir. Bu noktada birçok ayet bulmak mümkündür; ama biz bunlardan sadece iki tanesine atıfta bulunacağız. Bu iki ayet biz müminlerin karakter yapısının ve şahsiyetlerinin nasıl olması gerektiğini ortaya koyduğu için çok önem arz etmektedir. Bu nedenle dikkatle okunmasını ve üzerinde düşünülmesini siz kardeşlerimizden istirham ediyoruz. Rabbimiz şöyle buyurur:

قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ  الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ  وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

(Gerçek) müminler, hakikaten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında huşu/derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler…” (Mu’minûn, 1-3)

Bu ayete göre kıyamet gününde gerçek manada felahı, kurtuluşu ve başarıyı elde edecek müminler, ‘lağv’dan, yani faydasız her türlü söz ve amelden uzak duran kimselerdir. Bir Müslüman eğer âhirette felah ve kurtuluşu elde etmek istiyorsa –ki bu felah kesinlikle cennet ve Allah’ın rızasıdır– o zaman mutlaka boş sözlerden ve gereksiz amellerden uzak durmalıdır.

Bu ayetin içeriğinin bir benzeri Furkan sûresinin son kısımlarında da ele alınmıştır. O ayetlerde Rabbimiz, “İbâdu’r-Rahmân” diye anlattığı kendi has kullarının nasıl kimseler olduğunu anlatmakta ve onların hangi vasıflarla öne çıkan insanlar olduğunu şu şekilde ortaya koymaktadır:

وَالَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا

 “Onlar, batıl ve günah olan hiçbir şeye şahitlik etmeyen ve faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.” (Furkan, 72)

Bu ayetin üzerinde gerçekten de dikkatle durmak gerekir. Bu ayete göre Rahman’ın has kulları olan hakiki müminler, iki şeyden uzak dururlar:

1- Batıl ve günah olan şey” diye tercüme ettiğimiz الزُّور/ez-Zûr”dan.

2- “Faydasız ve boş şey”diye çevirdiğimiz اللَّغْو/el-Lağv”dan.

İslam âlimlerinin belirttiğine göre, birinci cümlede yer alan الزُّور/ez-Zûr” ifadesi, haktan bâtıla meyleden her türlü söz ve amel anlamına gelmektedir. Buna göre gerçek müminler, batıl olan şeylere –ki bunun içerisine yalan, gıybet, iftira, yalancı şahitlik, kovuculuk yapmak ve müzik gibi tüm haramlar girer– asla şahitlik etmezler. Onlar bu sayılanları kendileri yapmadığı gibi, yapanlarla aynı ortamları da paylaşmazlar.

İkinci cümlede yer alan ve konumuzla asıl alakalı olan اللَّغْو/el-Lağv” ifadesi ise, aslında mubah olduğu halde içerisinde hayır barındırmayan her türlü söz ve ameli kapsamaktadır. Buna göre Rahman’ın sevdiği has kullar, aslında mubah olduğu halde kendilerine ne dünyada ne de âhirette hiçbir hayır getirmeyen tüm söz ve amellerden yüz çevirerek kendilerini daha hayırlı şeylerle meşgul ederler. Boş şeylerle uğraşmaz, fayda getirmeyen sözlerle hem dem olmazlar.

Boş işlerden yüz çevirmeyle alakalı söylenen bu ifadeleri uzun uzun düşünmek ve ne anlatmak istediği üzerinde gerçekten de layıkı veçhiyle kafa yormak gerekir. Ne demektir mubah olduğu halde faydası ve hayrı olmayan sözlerden yüz çevirmek? Bu nasıl olur? Nasıl becerilir? Ne ile mümkündür? Nasıl güç yetirilir? İşte, bunları gereği gibi tefekkür etmek ve bundan dersler çıkarmak gerekir.

Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in de boş konuşmalardan yüz çevirmemizin gerekliliğini ve Müslüman bir bireyin faydasız konuşmalardan uzak duran bir kimse olduğunu vurguladığı birçok sözü vardır. Zikredeceğimiz şu hadisler bunlardan sadece bir kaçıdır:

  “Allah’ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah’ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanlar ise, Allah’tan en uzak kimselerdir.”[2]

“Kişi nereye varacağını bilmeden Allah’ın rızasını gerektiren bir kelime konuşur da, Allah bu kelime sebebiyle kendisine kavuşacağı güne kadar o kul için rızasını yazar. Bir kişi de nereye varacağını düşünmeden Allah’ın gazabını gerektirecek bir kelime konuşur da Allah bu kelime sebebiyle kendisine kavuşacağı güne kadar o kul aleyhinde öfkesini yazar”[3]

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir seferinde Muâz b. Cebel radıyallâhu anh’a eliyle dilini tutarak:

Buna iyi sahip çık, onu sıkı tut! dedi.

Muâz radıyallâhu anh:

― Ey Allah’ın Rasûlü! Bizler konuşmalarımızdan dolayı hesaba çekilecek miyiz? diye sorunca, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

― Anan sana hasret kalsın ey Muâz! İnsanları yüzükoyun cehenneme sürükleyen dillerinin yaptıklarından başka bir şey midir? buyurdu.[4]

Bir adam Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek:

― Bana özlü bir nasihatte bulun ey Allah’ın Rasulü, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:

Yarın özür dilemek zorunda kalacağın/pişman olacağın bir sözü konuşma! buyurdu.[5]

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir mecliste idi. Bir ara gözünü göğe doğru kaldırdı, ardından indirdi. Bir süre sonra tekrar kaldırdı. Sonra neden böyle yaptığı kendisine sorulunca: ‘Bu topluluk, Allah’ı anan, zikreden bir topluluktu. Melekler tıpkı bir kubbe gibi onlara sekînet indirmekteydi. Tam onlara yaklaştıklarında içlerinden birisi boş ve batıl bir söz konuştu da, bunun üzerine o sekînet onlardan uzaklaştırıldı’ buyurdu.”[6]

Gerek aktardığımız bu hadisler olsun gerekse izahı sadedinde olduğumuz rivayet, hepsi boş ve faydasız konuşmaların kötülüğünü haber vermek suretiyle biz Müslümanları bundan uzak tutmayı hedeflemektedir. Müslüman, aklını kullanarak bu hadislerin vermeye çalıştığı mesajı almalı ve kendisini boş olan her söz ve amelden uzak tutmalıdır.

Bir Yanlışın Tashihi

Kimi insanlar, izah etmeye çalıştığımız hadisten ve benzerlerinden hareketle susmanın konuşmaktan daha hayırlı olduğunu, her ne surette olursa olsun sükûtun kelama tercih edildiğini iddia etmektedirler. Bu anlayış İslam’ı tebliğ etmenin ve benzeri hayırların önüne set çeken sakat bir mantığın ürünüdür ve kabul edilmesi asla mümkün değildir. Öncelikle hemen belirtelim ki, izah etmeye çalıştığımız hadis, bizlere aslında bütünüyle susmayı, dilimizi her ne şekilde olursa olsun kelamdan uzak tutmayı emretmemektedir. Hadisin böyle bir vurgusu yoktur. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem’in, hadisin baş tarafında buyurduğu “Konuşup kazançlı çıkan kişiye Allah rahmet etsin” sözü aslında hayırlı ve faydalı konuşmalara teşviki içermektedir. Bu ifade dikkatle incelendiğinde bunda konuşmanın yasaklanmasından öte, ona teşvikin olduğunu görürüz. Konuşarak kazançlı çıkmak hadisin ilk vurgusudur. Buna göre bir kul, öncelikle kazançlı çıkacağı konuşmalar yapmalı, eğer kazanç getirecek bir durum söz konusu değilse o zaman susmayı yeğlemelidir.

 Şunu iyi bilmek gerekir ki, İslam’da fayda verdiği ve hayır temin ettiği sürece konuşmak esastır. Ne zaman ki konuşmak fayda vermez ve hayır getirmezse işte o zaman susmak tercih edilir. İnsanlar arasında dillerden dillere dolaşan ve maalesef ki hatalı tercüme sonucu yanlış anlaşılan bir hadisinde Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem bu hakikati şöyle vurgular:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kimse, hayır konuşsun (eğer söyleyecek bir hayır bulamazsa, o zaman) sussun.”[7]

Bu gün bazı mütercimler, Efendimizden nakledilen bu hadisi –farkında olarak veya olmayarak– yanlış aksettirmekte olup hatalı bir anlayışa kapı aralamaktadırlar. Onların tercümesine göre bu hadis: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kimse, ya hayır söylesin ya da sussun.” şeklindedir. Çeviriyi bu şekilde okuyan bir kimse ilk olarak hemen kendisinin hayrı söylemekle susmak arasında muhayyer olduğunu anlayacaktır. Oysa malumdur ki İslam nazarında kişi hayrı söylemekle susmak arasında muhayyer değildir; aksine şer konuşmakla susmak arasında bırakıldığında susmayı tercih etme yönünde muhayyerdir. Dinimize göre kişinin evvela hakkı konuşması gerekir; şayet buna imkân bulamaz veya bazı nedenlerle bunu dile getiremezse, işte o zaman boş konuşmak yerine susmayı ve dilini korumayı tercih etmelidir.

İşte bu nedenlerden ötürü susmanın, her durumda konuşmaktan daha hayırlı olduğunu söylemek doğru değildir. Öyle durumlar vardır ki, bu durumlarda konuşmak susmaktan çok daha hayırlı sayılır. Eğer böyle olmazsa insanlar kendi aralarında hayrı yaymayı, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi ve emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker görevini yerine getirmeyi nasıl yapabilirler ki? Bundan dolayı Müslümanların susmayı değil, hayır konuşmayı öncelemeleri gerekmektedir.

Diline Sahip Çıkan Bir Nesil

Tarihte öyle bir nesil vardı ki, bu neslin insanları Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisinde vurguladığı şeyi hayatlarında en güzel şekliyle yaşayarak dünyaya iz bırakıp gitmişlerdi. Onlar, samimiyetle dillerini korumaya çalıştıkları için Allah ta yedi kat semanın üzerinden onları tezkiye etmiş ve kıyamete kadar gelecek tüm insanlara kendilerini örnek göstermişti. Gerçekten de onlar, her türlü haramdan ve hayır getirmeyen tüm faydasız kelamdan uzak kalmayı tercih ederek –tabiri caizse– yeryüzünün yürüyen melekleri olmuşlardı. Ve bu şekilde adlarını tarihin sayfalarına altın harflerle yazdırarak şu fani dünyadan göçüp gitmişlerdi. Şimdi o mübarek neslin, boş sözü ve faydasız kelamı terk etmenin önemine dair söylemiş oldukları hikmet dolu sözlerden birkaç tanesini zikrederek hem kendilerini yâd etmiş olalım hem de kendimize dersler çıkaralım.

Ebubekir radıyallâhu anh ağzına küçük taşlar koyar, onlarla nefsini konuşmaktan menederdi. Bir keresinde diline işaret ederek şöyle dedi: “Beni tehlikeli yerlere sokan işte budur!”

Ömer radıyallâhu anh, bir dostuna şöyle nasihat etmiştir: “Çok gülenin saygınlığı azalır. Matrak olan hafife alınır. Kim bir şeyle çok meşgul olursa onunla bilinir. Çok konuşan çok hata yapar, çok hata yapanın utanma duygusu azalır. Utanma duygusu azalanın takvası azalır, takvası azalanın da kalbi kararır.”

Ali radıyallâhu anh oğlu Hasan ve Hüseyn’e şöyle nasihat etmiştir: “Bilmediğin bir şey hakkında söze girme! Sorumlu olmadığın meseleyi konuşma! Sapa olmasından korktuğun yoldan geri dön. Çünkü isabetini kestiremediğin için baştan geri dönmen, yola çıkıp korkunç musibetlere uğramandan daha hayırlıdır.”

Bir seferinde de oğlu Muhammed’e şöyle nasihatte bulunmuştur: “Dilini tut! Susarak kaybettiğin şeyi tekrar elde etmen, söyleyerek kaybettiğin şeyi elde etmenden daha kolaydır. Çok konuşan dostlarını gücendirir.”

Bir sözünde de şöyle demiştir: “Söz ağızdan çıkmadıkça senin esirindir; ağızdan çıktıktan sonra ise sen onun esiri olursun.”

Ebu’d-Derdâ radıyallâhu anh şöyle demiştir: “Konuşmayı öğrendiğiniz gibi susmayı da öğrenin. Muhakkak ki en büyük yumuşak huyluluk, kişinin kendisini ilgilendirmeyen konularda susmasıdır. Konuşmaktan daha çok susmaya istekli olun. Kendinizi ilgilendirmeyen şeyler hakkında kesinlikle konuşmayın.”

Bir sözünde de şöyle dediği aktarılmıştır: “Üç şey cehaletin alametidir: Kendini beğenmek, kendisini ilgilendirmeyen şeyleri konuşmak, insanlara yasakladığı şeyi yapmak.”

Çenesi düşük bir kadını gördüğünde de şöyle demiştir: “Eğer bu kadın dilsiz olsaydı, bu onun için daha hayırlı olurdu.”

Yine o mübarek neslin insanlarının şöyle dedikleri nakledilmiştir:

“Çok konuşmak insanın vakarını yok eder.”

“ Söz geri çevrilmesi mümkün olmayan bir ok gibidir.”

“İnsana, dinlediği şeyler konuştuklarından daha fazla olsun diye bir dil, iki kulak verilmiştir.”

“İnsan, söylediği şeyi inkâr etmekte zorlanır; ama söylemediği şeyi inkâr etmesi kolaydır.”

Ve bunun gibi daha nice hikmet yüklü güzel sözler…[8]

İşte onlar, boş sözden ve gereksiz konuşmalardan uzak kalmayı tercih ederek Allah’ın has kulları olmayı yeğlemişler; laflarıyla değil, amelleriyle malayaniyi terk ettiklerini tüm dünyaya ispat etmişlerdir.

Sen de ey Müslüman, boş konuşmalardan yüz çevirip dilini Allah’ın istediği yerlerde kullanarak tıpkı o kutlu neslin insanları gibi Allah’ın has kullarından olabilirsin.

O halde ne duruyorsun?

***

Değerli kardeşim, girişte aktardığımız rivayetle Efendimiz aleyhissalatu vesselam, sana dünyan ve âhiretin için çok, ama çok önemli bir nasihatte bulundu. Bu nasihatin gereğince amel ederek dilini korumaya çalış ve bu sayede Allah’ın rahmetine hak kazanan kullar zümresine dâhil ol.

Allah bizi ve seni diline sahip olan kullarından eylesin. Her daim hakkı konuşmayı kolaylaştırsın ve bizleri konuştuğunda kazançlı çıkan, sustuğunda da selamet bulan kullarının kervanına katsın. Hiç şüphe yok ki O, duaları işiten ve onlara en iyi şekilde karşılık verendir.

Ne mutlu diline sahip çıkarak Allah’ın rahmetine hak kazanan kullara!

 

 

 

 



[1] Bu hadisi, farklı şekillerde İmam Beyhakî ve Abdullah İbn-i Mubarek rivayet etmiştir. Bkz. Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 855. Şeyh Nâsiruddîn el-Elbânî, bu hadisle alakalı detayları zikrettikten sonra hadisin hükmü hakkındaki kanaatini şöyle belirtir: “Allah en iyisini bilir; benim nazarımda bu hadis, bu tariklerin tamamıyla birlikte ‘hasen’dir.” (Bkz. Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 3/510, 511.)

[2] Tirmizî.

[3] Tirmizî. Bu hadis hakkında İmam Nevevî rahimehullâh şöyle demiştir: “Bu hadiste dili korumaya bir teşvik vardır. Dolayısıyla, her hangi bir söz söyleyecek kimsenin, konuşmaya başlamadan önce söyleyeceği şeyleri düşünmesi; eğer bir maslahat söz konusu ise konuşması, aksi halde susması gerekmektedir.”

[4] Ahmed b. Hanbel ve Tirmizî.

[5] İbn Mâce.

[6] İbn Mubarek, Zühd, 943.

[7] Buhârî.

[8] Bu nakiller “Vejetaryen Olmak İstiyoruz!” adlı eserimizin ikinci baskısında yer alan ekler bölümünden alıntılanmıştır. Nakillerin kaynakları orada mevcuttur.

Okunma Sayısı:3521