“Egemenlik/Hâkimiyet/Hüküm koyma yetkisi yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf Suresi, 40)

Ramazandan Sonra Ne Yapmalı, Nasıl Olmalıyız?

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

İşte bir ramazanı daha geride bırakmak üzereyiz…

Tutulan oruçlar, kılınan teravihler, verilen sadakalar, okunan Kur’anlar, edilen dualar ve her türlü hayırlarla bir ramazanı daha idrak ettik.

İslamî çevreler genel itibariyle bu ayda hayır kapılarını sonuna kadar zorlamakta, iyilik ve ihsanlarla adeta bir rüzgâr gibi esmekteler.

Ama bu aydan sonra ne oluyor?

Geceleri sabahlara kadar namaz kılan veya namaz kılmak için gece kalkanlar, diğer 11 ayda adeta bir daha kalkmamak üzere uykuya dalıyor…

Aç olan karınlarını doyurmak veya ertesi gün açlık hissini en aza indirmek için uykularını en derin anlarında bölerek ayağa kalkanlar, senenin diğer günlerinde sanki kış uykusuna dalmışçasına, gönüllerini doyurmak için kıyam etmeyi terk ediyor…

Bir ay boyunca Rableri için oruç tutanlar adeta bir daha tutmamak üzere niyet ediyor…

Sadaka verme noktasında birbiri ile yarışanlar, ellerini sanki boyunlarına bağlıyor, bir daha ellerini cebine atmıyor…

Her türlü boş sözden dillerini muhafaza etmeye, gereksiz sözleri terk etmeye çalışanlar, ramazan dışında sanki bu iş kendilerine mubahmış gibi davranıyor…

Hâsılı, ramazanda yapılan bu güzel amelleri nedense ramazan sonuna taşıyamıyorlar.

Gönül ister ki bu hayır faaliyetleri senenin her gününe yayılacak şekilde daimî olarak devam etsin ve sadece ramazana bağlı ibadetler olarak kalmasın.

Laf buraya geldiğinde burada hepimizin sorması gereken çok önemli bir soru kendisini ortaya atıyor:

“Acaba ramazanda yakalamış olduğumuz bu güzellikleri senenin diğer günlerinde de devam ettirebilecek; namazları, oruçları, sadakaları, iyilik ve hayırda yardımlaşmaları bu aydan sonra da sürdürebilecek miyiz? Yoksa tüm bunları bir sonraki ramazana kadar unutacak, bir daha yüzüne bakmayacak bir şekilde ihmal mi edeceğiz?”

Evet, bu sorulara gerçekçi bir şekilde cevap vermeli ve bunlarla yüzleşmekten, yüz yüze gelmekten asla çekinmemeliyiz.

Gerçekçi olalım. Acaba en iyi olarak bilinenlerimiz bile bu ibadetleri ne kadar titizlikle ramazan sonuna taşımakta, ne kadar ramazan haricinde bunlarla hayatını canlandırmaktadır?

Oysa ramazan sadece aç kalarak fakirlerin hal ve durumlarını anlama, idrak etme ayı değildir. Bununla birlikte ramazan, bir terbiye ve eğitim ayıdır. Şehevî duyguları körelterek nefsi terbiye ederken, nice güzel amellerin bu ayın haricinde de kolaylıkla yapılabileceğinin eğitimini verir. İnsan; gece kalkma, uzun uzun namaz kılma, oruç tutma, bolca hayır yapma, ziyadesiyle Kur’an’la meşgul olma, dili boş sözlerden koruma gibi bu ayda elde ettiği kazanımları ramazan sonunda da yapabileceğinin eğitimini alır bu ayda. Ramazan tüm bu ibadet ve güzelliklerin diğer günlerde de kolaylıkla yapılabileceğinin öğretildiği, gönüllere nakşedildiği bir aydır.

Şimdi kendimize soralım: Acaba bu ayda okumuş olduğumuz Kur’an’ın kaçta kaçını diğer günlerde okuyacak, kıldığımız gece namazlarının kaçta kaçını diğer günlerde de kılacağız? Aynı şekilde bu ayda yaptığımız hayır ve hasenatın kaçta kaçını diğer günlerde yapacak, tuttuğumuz oruçların kaçta kaçını diğer günlerde de tutacağız?

Ramazanda kolaylıkla yaptığımız, yapabildiğimiz, hiç zorlanmadığımız ibadet çeşitlerini neden diğer günlerde yapamıyor, o coşku ve heyecanı niçin diğer günlere de taşıyamıyoruz?

Tüm bunların cevapları her insanın kendi iç âleminde saklıdır. Herkes kendi zaaflarını ve eksik noktalarını bilir. İşte herkes ramazanda elde ettiği kulluk kıvamını diğer günlere de taşımak için, bu cevapları en güzel şekliyle bularak eksikliklerini gidermeli ve Rabbine daha iyi kul olabilmenin yollarını aramalıdır.

Yeri gelmişken hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Unutmayalım ki, bir işi bir kereliğine veya ara sıra yapmak marifet değildir; asıl marifet, bir işin devamını getirebilmek, azda olsa sürekli yapmak ve terk etmeyecek şekilde itiyatla ona devam edebilmektir. Bir insan, yapmış olduğu hayırlı bir işi sabır, sebat, kararlılık ve azimle yapmayı kendisine adet edinir ve hayrın ardını getirmeyi becerebilirse işte o zaman övgüye mazhar olur. Bu gün bir iş yapıp yarın onu terk ettiğinde övgüye mazhar olması asla söz konusu olmaz. Hatta övgüye mazhar olması şöyle dursun, kınanmayı bile hak etmiş olur.

Allah’ın Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, bir iş yaptığında azda olsa onun ardını getirmeyi sever ve işini kemale erdirmeyi isterdi. Âişe  radıyallahu anhâ onun bu tutumunu bize şöyle haber verir:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in en çok sevdiği ibadet, sâhibinin devamlı yaptığı idi.” (Buhârî, Îmân 32; Müslim, Müsâfirîn 221)

İşte bu nedenle ramazanda elde ettiğimiz hayırları sadece ramazanla sınırlı bırakmayalım; ramazan dışına taşıralım. Her ayı ramazanmış gibi değerlendirip kulluğumuzun kıvamını artıralım.

Burada önemli bir hususa temas etmek istiyorum:

Müslümanın ramazandan sonra da salih amel üzere devam etmesi, ramazanının Rabbi katında kabul edildiğinin bir işaretidir. Ramazandan sonra ramazan içerisinde işlediği salih amelleri terk etmesi ise Rabbi katında kabul edilmeyişinin bir nişanesidir. Zira ―İslam âlimlerinin de belirttiği üzere―  جزاء الحسنة الحسنة بعدها، و جزاء السيئة السيئة بعدها “Bir iyiliğin mükâfatı onun ardından başka bir iyilik yapmak; bir kötülüğün cezası da onun akabinde başka bir kötülüğe bulaşmaktır.” Biraz daha anlaşılır bir şekilde söyleyecek olursak: Güzel bir amelin ardından işlenen benzeri güzel bir amel, önceki amelin mükâfatıdır. Yani, Allah o güzel amelden hoşnut olduğu için başka güzel ameller işlemeyi o kimseye nasip etmiştir. Aynı şekilde bir günahın ardından işlenen diğer günah da önceki günahın cezasıdır. Yani, Allah o kötü amelden razı olmadığı ve sahibine gazaplandığı için başka kötü amellerin kapısını ona açmıştır. Bu nedenle kul, eğer ramazanını Rabbine kabul ettirmeyi becerebilmişse, Rabbi buna mükâfat olmak üzere ramazan sonrasında da salih ameller işlemeyi ona nasip edecek ve kolay kılacaktır. Ama eğer ramazanını Rabbine kabul ettirmeyi becerememişse, o zaman ramazanın ardından salih ameller işlemeye muvaffak olması söz konusu olmayacaktır. Bu onun ramazanının Allah katında kabul edilmeyişinin göstergelerinden bir tanesidir.

Ramazanda nice oruç tutan, namaz kılan, hayırda yarışan insanlar vardır ki, ramazanın bitmesiyle onlarda biter ve namazı terk ederler, oruca duyarsız olurlar, hayırda yarışmaktan geri dururlar. Hatta hayırda yarışmak şöyle dursun şer noktasında birbirini geçmek için uğraşırlar.

Allah’ı sadece ramazanda hatırlayan, İslam’ı sadece ramazanda yaşamaya çalışanlar ne kötü insanlardır.

Veyl olsun onlara! Veyl olsun onların Müslümanlıklarına!

Oysa kendisini İslam’a nispet eden her insanın ramazanı, tevbe için, Allah’a yönelmek için ve tabir caizse Allah’la barışmak için bir fırsat bilmesi gerekir. Ve yine ‘Ben Müslümanım’ diyen herkesin bu ayı günahların pençesinden kurtulmak, bir daha onlara dönmemek ve manen arınmak için ayağa gelmiş bir fırsat olarak değerlendirmesi gerekir.

İşte bir ramazan daha bitmek üzere… “Geldi, geliyor, yarın ramazan bir” derken şimdi bak veda etmek üzereyiz. Bir daha gelecek mi Allah bilir.

Bu ayın bitimiyle insanlar da iki guruba ayrılıyor:

  1. Ramazanın bitmesini hazmedemeyen, firakından ve gidişinden dolayı üzülen, bitmesi nedeniyle bin pişman olan salih ve itaatkâr kullar. Bunlar ramazanlarını en iyi şekilde değerlendirmeye çalışan ve ramazanın ardından da gayretlerini sürdürme azmi içerisinde olanlardır.
  2. Ramazanın bitmesini istenilmeyen bir misafirin gitmesini bekler gibi bekleyen, bir an önce kurtulma planları yapan ve rahata kavuşma özlemi içerisinde olan zavallı ve nasipsiz kullar. Bunlar zaten ramazanlarını iyi değerlendirmemişlerdir. Bu nedenle onların ramazan sonrasında da kulluk adına bir çabaları ve beklentileri yoktur.

O halde sen ey Müslüman! Bu iki guruptan hangisindensin?

Ramazanın gitmesine üzülenlerden mi, yoksa gitmesini dört gözle bekleyenlerden mi?

Hangisinden?

Hâsılı kelam… Gerçekten de bu ay bizlere çok şey öğretti. Paylaşmayı, sabrı, tevekkülü, fakirin derdi ile dertlenmeyi, onu anlamayı, boş işlerden yüz çevirmeyi, tartışmayı terk etmeyi, ibadetlere soyunmayı, hayrı artırmayı ve bunlar gibi nice hayırlı amelleri… Evet, tüm bunları bu aydan öğrendik. Ama bence bizim bu aydan öğrenmemiz gereken en önemli şey; bu ayda yapılan güzelliklerin diğer aylarda da aynı şekilde yapılabilir olduğu gerçeği. Biz bu aydan eğer bu gerçeği öğrenebilmişsek gerçektende ramazanı anlamışız demektir; lakin bunu öğrenememiş ve idrak edememişsek, ne diyelim inşâallah diğer ramazanda idrak edip anlarız; tabii ki, buna ömrümüz kifayet ederse…

 

 

Faruk Furkan

 

Okunma Sayısı:1906