“Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz; ama onları, ilim sahiplerinden başkası düşünüp anlamaz.” (Ankebut, 43)

ŞİRK NEDİR, KİME MÜŞRİK DENİR?

 

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

 

Şirkin Tanımı

Şirk, sözlükte “ortak olma” anlamındadır. Istı­lahta ise; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutma, ibadetleri O’ndan başkasına yapma veya Al­lah’ın yetki ve sıfatlarını başkasına verme manasındadır.

Tanımı biraz açacak olursak; şirk “Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutmaktır” dedik.

Tanımdaki “zatında” ifadesi ile O’nunla beraber başka bir ilahın varlığını kabul etmek ve O’nun oğlu veya karısı olabilece­ğine inanmak gibi inanışlar şirk kapsamına girmiş oldu. Dolayısıyla Mecusiler, Budistler, Yahudi ve Hıristiyan gibi muharref din sahibi insanlar, Allah’tan başka bir ilahın varlığını kabul ettikleri ve ona oğul ve hanım isnat ettikleri için şirke düşmüş oldular.

“Sıfatlarında” ifadesi ile; Allah’tan başka bir varlığın gaybı bildiğine, kâinatta tasarrufta bulunarak yağmur, kar ve dolu yağdırdığına, dünya işlerini evirip çevirdiğine, her şeyi görüp-işittiğine, varlıklara yardım ettiğine inanmanın veya Allah mutlak egemen olduğu halde O’ndan başkalarının da egemen olabileceğine, hükümler koyma yetkisine sahip olduğuna, helal-haram belirleme yetkilerinin bulunduğuna itikad etmenin de şirk olduğu ortaya çıkmış olur. Çünkü bu saydıklarımız Allah’ın birer yetkisidir, hiçbir şahsa veya hiçbir kuruma devredilemez. Devreden insanlar dinden çıkmış ve Allah ile beraber başka bir ilah edinmiş olurlar.

“Fiillerinde” ifadesi ile de Allah’tan başka bir yaratıcı­nın ve rızık vericinin varlığına inanmanın şirk olduğu or­taya çıkmıştır.

İslâm ümmeti arasında şirkin genelde Allah’ın “sıfatları/vasıfları”[1] husu­sunda ortaya çıktığını görmekteyiz. Allah’ın zatında ve fiillerindeki şirk, bu ümmet arasında pek yaygın değildir. Asıl sıkıntı Allah’ın vasıflarını başkalarına vermekle mey­dana gelmektedir.

Kitabın ilerleyen sahifelerinde bu ko­nuyu biraz daha açacağız inşâallah.

Şirk Tüm Amelleri Boşa Çıkarır

Şirk, insanoğlunun yapmış olduğu tüm salih amelleri silip-süpüren pis bir ameliyedir. Bir bardağın içerisinde hem su hem de sidik nasıl ki birbirine zarar vermeksizin dura­mazsa, aynı şekilde iman ve şirk de bir arada birbirine zarar vermeksizin asla duramaz. Birinin varlığı halinde öbürü­nün yokluğu kesindir. Aksinin iddia edilmesi, akıllı birisinin yapacağı bir şey değildir.

Bir insan hayatının tamamını Allah’a ibadet ve itaatle geçirse, namaz kılsa, oruç tutsa, zekâtını verse, hacca gitse, fakir ve miskinleri gözetse… Kısacası hayır ve hasenat yönünden birçok sâlih amel işlese; ama bununla birlikte kendisini dinden çıkaran bir eylemde bulunsa –Allah koru­sun– bu şahsın yaptığı tüm ameller boşa gider ve ebedî ce­hennemi hak edenlerden olur. Aşağıda mealini vereceği­miz şu ayetler bunun delillerindendir.

“Eğer onlar (peygamberler) dahi şirk koşsalardı, yap­tıkları her amel boşa giderdi.” (En’am, 88.)

“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: Eğer şirk koşarsan, yemin olsun ki amelin boşa çıkar ve muhakkak zarar edenlerden olursun.” (Zümer, 65.)

 Şirke düşerek amellerimizin boşa çıkmasından rahmet ve merhameti sonsuz olan Rabbimize sığınırız.

Şirk Bağışlanması Mümkün Olmayan Bir Günahtır

Şirk, samimi bir şekilde tövbe edilmediği takdirde asla bağışlanmayacaktır. Allah Teâlâ, dilediği zaman tüm gü­nahları affettiği halde şirki asla affetmeyecektir. Bu hususu Rabbimiz şöyle dile getirir:

“Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar. Allah’a şirk ko­şan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur”  (Nisa, 48.)

Peygamber (s.a.v.) Şirkten Sürekli Allah’a Sığınmıştır

Allah Râsulü sallallâhu aleyhi ve sellem’in şirke düşmesi ve Allah’a ortak koşması bir Müslümanın aklından dahi geçiremeyeceği bir durumdur. O, zaten şirki yerle bir etmek için gelmiştir. Yıkmak ve yok etmek için geldiği bir şeyi hiç kendisi yapar mı? Bu, aklın da mantığın da kabul etmediği bir şeydir. Tüm bu anlatılanlara rağmen O sallallâhu aleyhi ve sellem, şirke bulaşmamak için sabah-akşam sürekli Allah’a dua etmiştir. O, sallallâhu aleyhi ve sellem Rab­bine şöyle yakarmaktadır:

“Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim şeyler hususunda da senden bağış­lanma dilerim.”[2]

“Allah’ım! Senden başka hiçbir ilah olmadığına şaha­det ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanında şer ve şirkin­den sana sığınırım.” [3]

“Allah’ım! Küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[4]

O, sallallâhu aleyhi ve sellem Allah’ın peygamberi ve en sevgili kulu olma­sına rağmen her daim şirke düşmemek için Allah’a yalvarı­yorsa, garantisi olmayan bizlerin çok daha fazla uyanık olması ve sürekli teyakkuzda bulunarak şirke düşmemek için Allah’a yakarması gerekmektedir.

Müslüman İhtiyatı Elden Bırakmaz

Kendini Allah’a teslim etmiş bir kul ihtiyatı elden bırakmaz. İhtiyat ilkesi onun hayatında vazgeçilmez bir parçadır. İhtiyatı sayesinde kendisini şirke ve küfre düşürecek her türlü eylem ve söylemden uzak durur. Hatta milyonda bir ihtimalle bile olsa şirk olması muhtemel olan şeylerden bile kendisini sakındırır. Bu, Allah’tan sakınan ve O’na hesap verme duygusu içerisinde yaşayan her kulun temel görevidir. Ahmet Kalkan şöyle der:

“Milyonda bir ihtimalle şirk kabul edilebilecek bir konuda kendimizi ısrarla korumak, yani böyle küçük çaplı da olsa riskli söz ve davranışlardan kaçınma duyarlılığı göstermek gerekir.”[5]

Kitabın ilerleyen sayfalarında yine konuyla alakalı olarak şöyle der:

“İhtiyatın diğer bir kısmı da şudur: Küfür ve şirk ihtimali olan hususlardan şiddetle sakınmak gerekir. ‘Ya şirkse ve bunu yaparsam ebedî olarak cehenneme atılırsam’ diye düşünüp milyonda bir ihtimalle bile şirk ve küfür olan şeyi yapmamak ve yapanlarla çok candan ilişkilere girmemek lazımdır. Şüpheli şeylerden kaçınmak, imanın ve takvanın gereğidir.”[6]

Ancak yaşadığımız şu ortam, insanları bu hassasiyetten tamamıyla uzaklaştırmış ve ihtiyat ilkesini bütünüyle onlara unutturmuştur. İşin boyutları o kadar korkunç seviyeye ulaşmış ki, milyonda bir şirk olma ihtimali olan şeylerden sakınmak şöyle dursun, adam şirk olduğu kesin olan şeylerden sakınmayı bile ihmal eder hale gelmiştir. Bizler böylesi bir yanlıştan kendimizi tamamen korumalı ve son nefesimize kadar bu ihtiyat içerisinde hareket etmeliyiz. Ta ki bu saye de Allah’a bir mazeretimiz olur…    

Günümüzde Yaygın Olan Şirk Çeşitleri

Şirkin çeşit ve kısımlarını saymak mümkün değildir. Ama toplumumuz da yaygın olan şirk çeşitleri özetle şun­lardır:

1) Hâkimiyet Şirki: Kişinin Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemesi, Allah’ın yasalarını bırakıp yerine yeni ka­nunlar çıkarması, Allah’tan başka ya da Allah ile birlikte mutlak bir kanun koyucunun bulunduğuna inanması, Kur’ân’ı bırakıp tâğutların kanunlarından hüküm istemesi veya Allah’ın yasakladıklarını serbest, serbest bıraktıklarını ise yasaklaması hâkimiyet şirkinin en bariz örneklerinden­dir. Bunu biraz daha açalım: Mesela Allah Teâlâ, Yusuf Sûresinin 40. âyetinde “Hü­küm yalnızca Allah’a mahsustur” diyerek ve yine Kehf suresinin 26. ayetinde “O hiçbir kimseyi hükmüne ortak etmez” buyurarak “egemenliğin” kayıtsız ve şartsız kendi­sine ait olduğunu bildiriyor. Şimdi birisi çıksa ve “Hayır efendim egemenlik kayıt­sız şartsız bizimdir veya milletindir” dese, bu şahıs, Allah’ın egemenlik hakkını kendisinde gördüğü için ilahlık iddia­sında bulunmuş olur. Başka birisi de böyle söyleyen kim­selere maddî ve manevî destekte bulunsa veya onlara itaat etse, o da Allah’tan başkalarının da hüküm koyabilme yetkisini kabullendiği için müşrik olur.

2) Velayet Şirki: Kişinin mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesi ve mü’minlerin aleyhinde onlara maddî veya manevî açıdan yardımda bulunması velayet şirkinin en belirgin özelliklerindendir. Kişinin mü’minlerin sırlarını, gizliliklerini ve sadece mü’minlerin bilmesi gereken bilgi­leri tâğutlara ispiyon etmesi de velayet şirkinin içine girer. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Ey iman edenler, müminleri bırakıp ta kâfirleri veli (dost) edinmeyin .” (Nisa, 144.)

“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri veli edin­mesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile dostluğu kalmaz.” (Âl-i İmran, 28.)

Kâfirleri veli edinenlerin, Allah ile bir ilişiğinin kalma­yacağını bu ayetten rahatlıkla anlamak mümkündür. Bu gün bazı mealler “velayet” kelimesini sadece “dost edinmek” şeklinde anlamlandırmaktadırlar. Hâlbuki bu kelimenin sadece bu anlamla tercüme edilmesi eksiktir. “Velayet” ke­limesi Arap dilinde “dostluk” anlamına geldiği gibi “kalben sevgi duyma, azalar ile yardım etme, destek verme, müttefik olma, arkadaşlık kurma” anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla mealler okunurken bu noktaya dikkat edilmeli ve ayetleri anlamada hataya düşülmemelidir.

3) Yardım Dileme ve Medet Umma Şirki: Sadece ve sadece Allah’ın güç yetirebileceği bir konuda mahlûktan yardım ve medet istemek kişiyi dinden çıkaran şirk amelle­rindendir. Kişinin yardım dilemesi ve medet beklemesi ibadet niteliği taşıyan bir eylemdir. İbadeti ise Allah’tan başkasına sarf etmek caiz değildir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Dua ibadetin ta kendisidir.”[7]

Kişilerin Allah’a daha yakın olma maksadıyla Al­lah’tan başkalarına yönelmeleri, onlara dua etmeleri, ken­dileri ile Allah arasında vasıta tayin etmeleri, dilek ve is­teklerini Allah’a değil de bu vasıtalara yöneltmeleri bugün karşılaştığımız bariz şirk çeşitlerindendir. Bu gün kimi in­sanlar kabir ve türbelere giderek oralardan dilekte bulun­makta; zengin olmak, iş kurmak, okul kazanmak, çocuk sahibi olmak veya hastalıklardan kurtulmak için isteklerini o türbe ve kabirde yatanlara sunmaktadırlar. Kimileri de zorda kaldığında “Yetiş ya Rab!” diyecekleri yerde “Yetiş ya şeyh! Yardım ya fulan!” demekte, sıkıntı ve maruzatlarını onlara arz etmektedirler. Bizler, sünnet namazlarını da he­saba katarak günde tam kırk kez “İyyake na‘budu ve iyyake nestaîn” demekteyiz. Yani: “Allah’ım! İbadetlerimin tümü Sanadır. Namazım, orucum, secdem, kıyamım, dua ve isteklerim hepsi Senin içindir. Senden başkası bunları hak edemez. Yardımı ancak Senden dileriz. Zaten senden başkası da buna güç yetiremez.” İşte Fatiha Suresini okurken tam kırk defa Allah’a böyle yakarıyoruz. Günde kırk kez böyle deyip, sonra da ondan başkasından yardım ve medet bekleyenler acaba yalan söylemiş olmazlar mı? Yaptığımız amellere dikkat etmeli, dua ve niyazlarımızdaki ifadeleri özenle seçmeliyiz. İbn-i Kayyim rahimehullâh şöyle der:

“Şirk çeşitlerinden biri de, ölüden bir şeyler istemek, ona sığınmak ve ona yönelmektir. Ölmüş kimsenin ameli kesilmiştir. O, kendine zarar veya fayda veremediği gibi, kendisine sığınan ya da kendisinden Allah katında şefaat isteyen kimseye de yardım edemez.”[8]

4) İtaat Şirki: Kulun Allah’ın izin vermediği konularda kanun ve yasa çıkaranlara ve Allah’ın serbest bıraktıklarını yasaklayan, yasakladıklarını da serbest bırakanlara itaat edip onlara destek vermesi itaat şirkindendir. Yüce Allah şöyle buyurur:

“Eğer onlara itaat ederseniz hiç şüphe yok ki (o za­man) siz de müşrik olursunuz” (En’am, 121)

Allah Teâlâ ölmüş hayvanın etini yemeyi yasakla­yınca Mekkeli müşrikler Müslümanlara “Ölmüş hayvanı siz öldürünce (kesince) helal oluyor da Allah (tabii bir ölümle) öldürünce niye helal olmasın!” diye itirazda bulundular. Bu itiraz karşısında bazı Müslümanların kalbinde bir şüphe hali belirdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayeti indirdi.[9]

Ayet, Allah’ın haram kılmış olmasına rağmen ölü hay­van etini yiyen kimselerin müşriklere itaat ettiklerinden ötürü şirke düşeceklerini bildirmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde der ki:

“Eğer siz Allah’ın şeriatından başkalarının sözlerine döner ve bunu Allah’ın emrinin önüne geçirirseniz –ki bu şirktir– sizler de müşrik olursunuz.”

Bu gün de durum aynıdır. Allah’ın yasaklarını çıkar­dıkları yasa ve kanunlarla serbest bırakanlara veya emret­tiklerini yasaklayan insanlara destek vermek şirktir. Al­lah’ın bu ayeti çok açık ve nettir. Kâfirlere yardımcı olmak­tan sakınmalıyız.

Bu saydıklarımız en yaygın olan şirk çeşitleridir. Bunun haricinde daha birçok şirk türü bulunmaktadır. Bunlara aşağıda zikredeceğimiz şeyleri örnek verebili­riz:

  • Ölmüş insanlardan yardım istemek, onlardan istiğâsede bulunmak,
  • Allah’tan başkasının gaybı bildiğine inanmak,
  • Şeyhlerin kalplerden geçenleri bildiğine inanmak,
  • Sihir ve kehanet gibi şeylerle insanların arasını aç­mak,
  • Müslümanlarla savaşmak,
  • Dinle veya dinin bir hükmüyle alay etmek,
  • Putlara kıyam etmek, onlara saygı göstermek,
  • Allah’tan başkalarının şifa verebileceğini iddia et­mek…

Şirkin Türleri

Şirk de tıpkı küfür gibi “büyük” ve “küçük” olmak üzere iki kısma ayrılır:

Büyük Şirk:

Şirkin bu kısmı büyük küfürle aynıdır. Ona terettüp eden hükümlerin aynısı bunun için de geçerlidir. Allah bu şirki asla bağışlamaz. Yukarıda anlattığımız şirk çeşitlerinin tamamı bu kısma dâhildir.

Küçük Şirk:

Büyük şirke götüren, bununla birlikte kişiyi İslam’dan çıkarmayan; ama tevhidi eksilten bütün söz ve fiillere denir. Bu da “açık şirk” ve “gizli şirk” olmak üzere iki kısma ayrı­lır.

1) Açık Şirk: Bu da lafız ve fiil olmak üzere ikiye ayrı­lır:

a) Lafız/Söz İle Şirk: Allah’tan başkası adına yemin etmek gibi… Rasûllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur.

“Allah’tan başkası adına yemin eden bir kimse şirk koşmuş olur”[10]

b) Fiil ile Şirk: Fiillere gelince; belanın kaldırılması ya da defedilmesi için bir halka ya da ip bağlamak buna örnek gös­terilebilir. Nazardan ve başka şeylerden korkarak hamayıl (nazarlık) takınmak da –bunların belanın kaldırılması ya da defedilmesi için sebep teşkil ettiklerine inanıldığı takdirde– küçük şirktir. Çünkü Allah bunları bir sebep olarak tayin etmemiştir. Ama kişi, bunların bizzat kendilerinin belayı defet­tiklerini ya da kaldırdıklarını itikat ederse, o zaman büyük şirk olur. Çünkü bu, Allah’tan başkasına bağlanmak de­mektir.

2) Gizli Şirk: Bu da irade ve niyetlerde –riyakârlık ve başkalarının işitmesi gibi– koşulan şirktir. Bir kimsenin kendisi ile Allah’a yaklaşılan bir ameli insanların kendi­sini övmeleri isteğiyle yapması gibi. Onların kendisini öv­mesi için namazını güzelce kılması yahut tasaddukta bulunması ya da insanlar kendisini işitip, onu övüp güzel şekilde ondan söz etsinler niyetiyle güzel sesle Kur’an okumaya çalışması da buna örnektir. Riyakârlık bir amel ile karışacak olursa onu iptal eder/boşar çıkartır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koş­masın.” (Kehf, 110)

Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir. Ashab:

Ey Allah’ın Rasûlü, küçük şirk nedir, diye sorunca, O:

Riyakârlık yap­maktır, diye cevap vermiştir.[11]

Dünyalık ümidi için amelde bulunmak da bu türdendir. Bir kimsenin mal kazanmak amacı ile haccetmesi, ezan okuması, insanlara imamlık yapması yahut mal için şer‘îilim öğrenmesi ya da cihad etmesi gibi. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Dinara köle olan, dirhemle köle olan, güzel elbiseye köle olan kimse kahrolsun! Eğer ona bir şeyler verilirse hoşnut olur, bir şeyler verilmezse öfkele­nir, razı olmaz”[12]

Büyük Şirk İle Küçük Şirk Arasındaki Farklar 

Geçen açıklamalardan anlaşıldığı üzere, büyük şirk ile küçük şirk arasında bir takım farklar bulunmaktadır:

1) Büyük şirk kişiyi dinden çıkartır; küçük şirk ise ki­şiyi dinden çıkartmaz.

2) Büyük şirk, kişinin ebedî olarak cehennemde kalma­sına sebeptir; küçük şirk ise kişinin cehenneme girse dahi ebedî olarak kalmasına sebep olmaz.

3) Büyük şirk bütün iyi amelleri boşa çıkartır; küçük şirk ise bütün amelleri boşa çıkartmaz. Sadece riyakârlığın karıştığı ameli yahut sadece dünya için yapılan ameli boşa çıkartır.

4) Büyük şirk sebebiyle can ve mal mubahtır; ama kü­çük şirk sebebiyle bunlar mubah olmaz.

5) Büyük şirk koşan bir kimse ile müminler arasında katıksız bir düşmanlık gerekir. Müminlerin böyle bir kim­seyi sevmeleri ve onu veli edinmeleri –en yakın bir kimse olsa dahi– caiz değildir. Küçük şirk koşan kimsenin durumu ise, mutlak olarak veli edinilmesine mani değildir. Aksine bu durumda olan bir kimseye sahip olduğu iman kadarı ile sevgi duyulur, veli edinilir. Ondaki isyan miktarına göre de ona düşman olunur.[13]

Üstat Said Havva “İslam” adlı kıymetli eserinde “Lâ İlâhe İllallah”ı bozan ve insanı şirke düşüren yirmi madde zikretmiş ve bunlar bir bir delillendirmiştir. Şimdi bu mad­delerin bazısını buraya aktaralım.

  1. Allah’tan başkasına tevekkül etmek,
  2. Allah’tan başkasına ibadet etmek,
  3. Allah’tan başkasına emretme ve yasaklama, helal etme ve haram kılma, kanun çıkarma ve hâkimiyet hakkını vermek.

Üstat bu maddeyi biraz uzun tutmuş ve bazı önemli noktalara temas etmiştir. Önemine binaen biz de yazdığı şeyleri nakletmeyi uygun görüyoruz. O şöyle der:

“Demokrasi ismiyle anılan idare tarzı da buna (yani şirk hükmü altına) girer. Çünkü demokrasi, parlamento veya başka bir meclisle ida­renin yürütülmesi ve sözün çoğunluğa ait olmasıdır. Bu meclis, dilediği kanunu çıkartır. Bu hareketi, bazı ülkelerde olduğu gibi ancak anayasa sınırlayabilir. Fakat anayasanın kendisi hazırlanırken yine hiçbir sınır tanımadan çoğunlu­ğun görüş ve düşüncelerine göre hazırlanmaktadır. Bu, kanun koyma, helal ve haramı tayin etme yetkisini insana vermektir ve ‘şirk’tir.

İslam toplumunda bizi bu şirkten koruyan gerçek ifade, bizim şûra meclisimizin olmasıdır. Bu meclisin seçimle gelmesinde bir sakınca yoktur. Ancak meclisin her ferdinin ve bütünün Allah’ın emirlerine bağlı olmaları şarttır. Al­lah’ın kendilerine izin verdiği konularda ictihad eder, kesin ve açık nass bulunan konularda olduğu gibi nassa uyarlar. Şayet nass zannî ise onlar için bir seçme hakkı vardır. Yani Kur’an-ı Kerim ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünneti, anayasal parlamenter düzenle idare edilen ülkelerde anayasa duru­mundadır. Seçilen meclis, anayasaya aykırı kanun çıkara­madığı gibi, şûra meclisi de Kur’an ve Sünnet’e aykırı düşen kanunları çıkaramaz. Şûra, ya anayasayı açıklar veya ver­diği kararlar anayasaya aykırı olmaz. Allah’ın hükmü bıra­kılarak kanun çıkarma yetkisinin zenginler sınıfına, orta sınıfa veya aşağı sınıfa, partiye, parti yöneticilerine, din adamlarına, siyaset adamlarına veya herhangi bir sınıf veya ferde verilmesi şirktir.”[14]

4) Allah’ın indirmediği yasalarla hükmetmek ve bu ya­saları kabul etmek,

5) İslam’ın tümünden veya bir kısmından hoşlanma­mak,

6) Kur’an ve Sünnetteki hükümlerle, İslam’ın özellikle­riyle ve Müslümanlarla alay etmek,

7) Kur’an’a ve Rasûllah’tan geldiği sabit olan naslara (tamamına veya bir kısmına) inanmamak,

8) Kâfir ve münafıkları dost edinmek ve müminleri, mümin oldukları için sevmemek,

9) Allah’ın sıfatlarından, isimlerinden veya fiillerinden bir şeyi reddederek O’nu gereği gibi takdir edememek[15]

Zikri geçen bu maddelerin delillerini ve geri kalan 11 maddenin içeriğini mutlaka bilmek gerekir. Çünkü şirki tanımayanın onun içine düşmesi anlık bir meseledir. Hz. Ömer der ki:

“İslam içinde cahiliyeyi (şirki, küfrü vb. şeyleri) bilmeyen kimseler yetiştiğinde, İslam’ın kulpları bir bir sökülecektir. [16]

Buna binaen Said Havva’nın “İslam” adlı eserini tavsiye ederiz.

Şirkin Zararları

  1. Kişinin kan ve mal dokunulmazlığın ortadan kaldı­rır.
  2. Dünya ve ahirette ki sıkıntıların en büyük sebebidir.
  3. Affedilmesi mümkün olmayan bir ameldir.
  4. Bütün amelleri yok eder.
  5. Kişiye cenneti haram kılar.
  6. Kişiye cehennemi gerekli kılar.
  7. En büyük zulümdür.
  8. Allah’ın gazap ve cezasını celbeder.
  9. Fıtrat nurunu söndürür.
  10. Güzel ahlakı yok eder.
  11. İzzet-i nefsi ortadan kaldırır.
  12. Sahibini Müslümanların düşmanı yapar.[17]

Allah Teâlâ şirkten beri ve uzak bir hayat sürmeyi hepimize nasip ve müyesser eylesin. (Âmin)

 

 

Faruk Furkan

 



[1] Tanımdaki Allah’ın sıfatlarından kastımız; Allah’ın el, yüz ve istivâ gibi sıfatları değildir. Bunların reddinin de elbette şirkle alakası vardır, ama bizim buradaki amacımız bunlar değildir. Bizim buradaki asıl kastımız; sadece Allah’a ait olan bazı vasıfları Allah2tan başkasına vermek veya nispet etmektir.

[2] Tirmizi, Daveat, 4.

[3] Tirmizi, 3392.

[4] Ebu Davut, Edep 324.

[5] “Dâru’l Harp mi Dâru’l Harap mı?” Sf. 239.

[6] A.g.e. sf. 243.

[7] “Kenzu’l-Ummal”, 3113.

[8] Bkz. “Dinden Çıkaran Ameller”, sf. 200.

[9] İbn-i Kesir, 2/231.

[10] Ebu Davut, 3251.

[11] “Şuabu’l-İman”, Beyhaki, 6831.

[12] Buhârî 2887. Bu bölüm “Pratik Akait Derslerinden” iktibas edilmiştir. Bkz. 148 vd.

[13] A.g.e. sf: 150, 151.

[14] “el-İslam”, sf. 104.

[15] A.g.e. sf, 98–127 arası.

[16] “Pratik Akait Dersleri”, sf. 142.

[17] “Şirkten Korunmak”, sf. 57.

Okunma Sayısı:16604