“Ey îmân edenler! Allâh’a karşı takvâ üzere bulunun ve sözü doğru söyleyin ki Allâh amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın! Her kim Allâh’a ve Rasûlü’ne itâat ederse, o hakîkaten büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb, 70-71)
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
Şirkin Tanımı
Şirk, sözlükte “ortak olma” anlamındadır. Istılahta ise; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutma, ibadetleri O’ndan başkasına yapma veya Allah’ın yetki ve sıfatlarını başkasına verme manasındadır.
Tanımı biraz açacak olursak; şirk “Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir şeyi Allah’a denk tutmaktır” dedik.
Tanımdaki “zatında” ifadesi ile O’nunla beraber başka bir ilahın varlığını kabul etmek ve O’nun oğlu veya karısı olabileceğine inanmak gibi inanışlar şirk kapsamına girmiş oldu. Dolayısıyla Mecusiler, Budistler, Yahudi ve Hıristiyan gibi muharref din sahibi insanlar, Allah’tan başka bir ilahın varlığını kabul ettikleri ve ona oğul ve hanım isnat ettikleri için şirke düşmüş oldular.
“Sıfatlarında” ifadesi ile; Allah’tan başka bir varlığın gaybı bildiğine, kâinatta tasarrufta bulunarak yağmur, kar ve dolu yağdırdığına, dünya işlerini evirip çevirdiğine, her şeyi görüp-işittiğine, varlıklara yardım ettiğine inanmanın veya Allah mutlak egemen olduğu halde O’ndan başkalarının da egemen olabileceğine, hükümler koyma yetkisine sahip olduğuna, helal-haram belirleme yetkilerinin bulunduğuna itikad etmenin de şirk olduğu ortaya çıkmış olur. Çünkü bu saydıklarımız Allah’ın birer yetkisidir, hiçbir şahsa veya hiçbir kuruma devredilemez. Devreden insanlar dinden çıkmış ve Allah ile beraber başka bir ilah edinmiş olurlar.
“Fiillerinde” ifadesi ile de Allah’tan başka bir yaratıcının ve rızık vericinin varlığına inanmanın şirk olduğu ortaya çıkmıştır.
İslâm ümmeti arasında şirkin genelde Allah’ın “sıfatları/vasıfları”[1] hususunda ortaya çıktığını görmekteyiz. Allah’ın zatında ve fiillerindeki şirk, bu ümmet arasında pek yaygın değildir. Asıl sıkıntı Allah’ın vasıflarını başkalarına vermekle meydana gelmektedir.
Kitabın ilerleyen sahifelerinde bu konuyu biraz daha açacağız inşâallah.
Şirk Tüm Amelleri Boşa Çıkarır
Şirk, insanoğlunun yapmış olduğu tüm salih amelleri silip-süpüren pis bir ameliyedir. Bir bardağın içerisinde hem su hem de sidik nasıl ki birbirine zarar vermeksizin duramazsa, aynı şekilde iman ve şirk de bir arada birbirine zarar vermeksizin asla duramaz. Birinin varlığı halinde öbürünün yokluğu kesindir. Aksinin iddia edilmesi, akıllı birisinin yapacağı bir şey değildir.
Bir insan hayatının tamamını Allah’a ibadet ve itaatle geçirse, namaz kılsa, oruç tutsa, zekâtını verse, hacca gitse, fakir ve miskinleri gözetse… Kısacası hayır ve hasenat yönünden birçok sâlih amel işlese; ama bununla birlikte kendisini dinden çıkaran bir eylemde bulunsa –Allah korusun– bu şahsın yaptığı tüm ameller boşa gider ve ebedî cehennemi hak edenlerden olur. Aşağıda mealini vereceğimiz şu ayetler bunun delillerindendir.
“Eğer onlar (peygamberler) dahi şirk koşsalardı, yaptıkları her amel boşa giderdi.” (En’am, 88.)
“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: Eğer şirk koşarsan, yemin olsun ki amelin boşa çıkar ve muhakkak zarar edenlerden olursun.” (Zümer, 65.)
Şirke düşerek amellerimizin boşa çıkmasından rahmet ve merhameti sonsuz olan Rabbimize sığınırız.
Şirk Bağışlanması Mümkün Olmayan Bir Günahtır
Şirk, samimi bir şekilde tövbe edilmediği takdirde asla bağışlanmayacaktır. Allah Teâlâ, dilediği zaman tüm günahları affettiği halde şirki asla affetmeyecektir. Bu hususu Rabbimiz şöyle dile getirir:
“Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur” (Nisa, 48.)
Peygamber (s.a.v.) Şirkten Sürekli Allah’a Sığınmıştır
Allah Râsulü sallallâhu aleyhi ve sellem’in şirke düşmesi ve Allah’a ortak koşması bir Müslümanın aklından dahi geçiremeyeceği bir durumdur. O, zaten şirki yerle bir etmek için gelmiştir. Yıkmak ve yok etmek için geldiği bir şeyi hiç kendisi yapar mı? Bu, aklın da mantığın da kabul etmediği bir şeydir. Tüm bu anlatılanlara rağmen O sallallâhu aleyhi ve sellem, şirke bulaşmamak için sabah-akşam sürekli Allah’a dua etmiştir. O, sallallâhu aleyhi ve sellem Rabbine şöyle yakarmaktadır:
“Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim şeyler hususunda da senden bağışlanma dilerim.”[2]
“Allah’ım! Senden başka hiçbir ilah olmadığına şahadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanında şer ve şirkinden sana sığınırım.” [3]
“Allah’ım! Küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım.”[4]
O, sallallâhu aleyhi ve sellem Allah’ın peygamberi ve en sevgili kulu olmasına rağmen her daim şirke düşmemek için Allah’a yalvarıyorsa, garantisi olmayan bizlerin çok daha fazla uyanık olması ve sürekli teyakkuzda bulunarak şirke düşmemek için Allah’a yakarması gerekmektedir.
Müslüman İhtiyatı Elden Bırakmaz
Kendini Allah’a teslim etmiş bir kul ihtiyatı elden bırakmaz. İhtiyat ilkesi onun hayatında vazgeçilmez bir parçadır. İhtiyatı sayesinde kendisini şirke ve küfre düşürecek her türlü eylem ve söylemden uzak durur. Hatta milyonda bir ihtimalle bile olsa şirk olması muhtemel olan şeylerden bile kendisini sakındırır. Bu, Allah’tan sakınan ve O’na hesap verme duygusu içerisinde yaşayan her kulun temel görevidir. Ahmet Kalkan şöyle der:
“Milyonda bir ihtimalle şirk kabul edilebilecek bir konuda kendimizi ısrarla korumak, yani böyle küçük çaplı da olsa riskli söz ve davranışlardan kaçınma duyarlılığı göstermek gerekir.”[5]
Kitabın ilerleyen sayfalarında yine konuyla alakalı olarak şöyle der:
“İhtiyatın diğer bir kısmı da şudur: Küfür ve şirk ihtimali olan hususlardan şiddetle sakınmak gerekir. ‘Ya şirkse ve bunu yaparsam ebedî olarak cehenneme atılırsam’ diye düşünüp milyonda bir ihtimalle bile şirk ve küfür olan şeyi yapmamak ve yapanlarla çok candan ilişkilere girmemek lazımdır. Şüpheli şeylerden kaçınmak, imanın ve takvanın gereğidir.”[6]
Ancak yaşadığımız şu ortam, insanları bu hassasiyetten tamamıyla uzaklaştırmış ve ihtiyat ilkesini bütünüyle onlara unutturmuştur. İşin boyutları o kadar korkunç seviyeye ulaşmış ki, milyonda bir şirk olma ihtimali olan şeylerden sakınmak şöyle dursun, adam şirk olduğu kesin olan şeylerden sakınmayı bile ihmal eder hale gelmiştir. Bizler böylesi bir yanlıştan kendimizi tamamen korumalı ve son nefesimize kadar bu ihtiyat içerisinde hareket etmeliyiz. Ta ki bu saye de Allah’a bir mazeretimiz olur…
Günümüzde Yaygın Olan Şirk Çeşitleri
Şirkin çeşit ve kısımlarını saymak mümkün değildir. Ama toplumumuz da yaygın olan şirk çeşitleri özetle şunlardır:
1) Hâkimiyet Şirki: Kişinin Allah’ın indirdikleri ile hükmetmemesi, Allah’ın yasalarını bırakıp yerine yeni kanunlar çıkarması, Allah’tan başka ya da Allah ile birlikte mutlak bir kanun koyucunun bulunduğuna inanması, Kur’ân’ı bırakıp tâğutların kanunlarından hüküm istemesi veya Allah’ın yasakladıklarını serbest, serbest bıraktıklarını ise yasaklaması hâkimiyet şirkinin en bariz örneklerindendir. Bunu biraz daha açalım: Mesela Allah Teâlâ, Yusuf Sûresinin 40. âyetinde “Hüküm yalnızca Allah’a mahsustur” diyerek ve yine Kehf suresinin 26. ayetinde “O hiçbir kimseyi hükmüne ortak etmez” buyurarak “egemenliğin” kayıtsız ve şartsız kendisine ait olduğunu bildiriyor. Şimdi birisi çıksa ve “Hayır efendim egemenlik kayıtsız şartsız bizimdir veya milletindir” dese, bu şahıs, Allah’ın egemenlik hakkını kendisinde gördüğü için ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Başka birisi de böyle söyleyen kimselere maddî ve manevî destekte bulunsa veya onlara itaat etse, o da Allah’tan başkalarının da hüküm koyabilme yetkisini kabullendiği için müşrik olur.
2) Velayet Şirki: Kişinin mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesi ve mü’minlerin aleyhinde onlara maddî veya manevî açıdan yardımda bulunması velayet şirkinin en belirgin özelliklerindendir. Kişinin mü’minlerin sırlarını, gizliliklerini ve sadece mü’minlerin bilmesi gereken bilgileri tâğutlara ispiyon etmesi de velayet şirkinin içine girer. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, müminleri bırakıp ta kâfirleri veli (dost) edinmeyin .” (Nisa, 144.)
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri veli edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile dostluğu kalmaz.” (Âl-i İmran, 28.)
Kâfirleri veli edinenlerin, Allah ile bir ilişiğinin kalmayacağını bu ayetten rahatlıkla anlamak mümkündür. Bu gün bazı mealler “velayet” kelimesini sadece “dost edinmek” şeklinde anlamlandırmaktadırlar. Hâlbuki bu kelimenin sadece bu anlamla tercüme edilmesi eksiktir. “Velayet” kelimesi Arap dilinde “dostluk” anlamına geldiği gibi “kalben sevgi duyma, azalar ile yardım etme, destek verme, müttefik olma, arkadaşlık kurma” anlamlarına da gelmektedir. Dolayısıyla mealler okunurken bu noktaya dikkat edilmeli ve ayetleri anlamada hataya düşülmemelidir.
3) Yardım Dileme ve Medet Umma Şirki: Sadece ve sadece Allah’ın güç yetirebileceği bir konuda mahlûktan yardım ve medet istemek kişiyi dinden çıkaran şirk amellerindendir. Kişinin yardım dilemesi ve medet beklemesi ibadet niteliği taşıyan bir eylemdir. İbadeti ise Allah’tan başkasına sarf etmek caiz değildir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
“Dua ibadetin ta kendisidir.”[7]
Kişilerin Allah’a daha yakın olma maksadıyla Allah’tan başkalarına yönelmeleri, onlara dua etmeleri, kendileri ile Allah arasında vasıta tayin etmeleri, dilek ve isteklerini Allah’a değil de bu vasıtalara yöneltmeleri bugün karşılaştığımız bariz şirk çeşitlerindendir. Bu gün kimi insanlar kabir ve türbelere giderek oralardan dilekte bulunmakta; zengin olmak, iş kurmak, okul kazanmak, çocuk sahibi olmak veya hastalıklardan kurtulmak için isteklerini o türbe ve kabirde yatanlara sunmaktadırlar. Kimileri de zorda kaldığında “Yetiş ya Rab!” diyecekleri yerde “Yetiş ya şeyh! Yardım ya fulan!” demekte, sıkıntı ve maruzatlarını onlara arz etmektedirler. Bizler, sünnet namazlarını da hesaba katarak günde tam kırk kez “İyyake na‘budu ve iyyake nestaîn” demekteyiz. Yani: “Allah’ım! İbadetlerimin tümü Sanadır. Namazım, orucum, secdem, kıyamım, dua ve isteklerim hepsi Senin içindir. Senden başkası bunları hak edemez. Yardımı ancak Senden dileriz. Zaten senden başkası da buna güç yetiremez.” İşte Fatiha Suresini okurken tam kırk defa Allah’a böyle yakarıyoruz. Günde kırk kez böyle deyip, sonra da ondan başkasından yardım ve medet bekleyenler acaba yalan söylemiş olmazlar mı? Yaptığımız amellere dikkat etmeli, dua ve niyazlarımızdaki ifadeleri özenle seçmeliyiz. İbn-i Kayyim rahimehullâh şöyle der:
“Şirk çeşitlerinden biri de, ölüden bir şeyler istemek, ona sığınmak ve ona yönelmektir. Ölmüş kimsenin ameli kesilmiştir. O, kendine zarar veya fayda veremediği gibi, kendisine sığınan ya da kendisinden Allah katında şefaat isteyen kimseye de yardım edemez.”[8]
4) İtaat Şirki: Kulun Allah’ın izin vermediği konularda kanun ve yasa çıkaranlara ve Allah’ın serbest bıraktıklarını yasaklayan, yasakladıklarını da serbest bırakanlara itaat edip onlara destek vermesi itaat şirkindendir. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer onlara itaat ederseniz hiç şüphe yok ki (o zaman) siz de müşrik olursunuz” (En’am, 121)
Allah Teâlâ ölmüş hayvanın etini yemeyi yasaklayınca Mekkeli müşrikler Müslümanlara “Ölmüş hayvanı siz öldürünce (kesince) helal oluyor da Allah (tabii bir ölümle) öldürünce niye helal olmasın!” diye itirazda bulundular. Bu itiraz karşısında bazı Müslümanların kalbinde bir şüphe hali belirdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayeti indirdi.[9]
Ayet, Allah’ın haram kılmış olmasına rağmen ölü hayvan etini yiyen kimselerin müşriklere itaat ettiklerinden ötürü şirke düşeceklerini bildirmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde der ki:
“Eğer siz Allah’ın şeriatından başkalarının sözlerine döner ve bunu Allah’ın emrinin önüne geçirirseniz –ki bu şirktir– sizler de müşrik olursunuz.”
Bu gün de durum aynıdır. Allah’ın yasaklarını çıkardıkları yasa ve kanunlarla serbest bırakanlara veya emrettiklerini yasaklayan insanlara destek vermek şirktir. Allah’ın bu ayeti çok açık ve nettir. Kâfirlere yardımcı olmaktan sakınmalıyız.
Bu saydıklarımız en yaygın olan şirk çeşitleridir. Bunun haricinde daha birçok şirk türü bulunmaktadır. Bunlara aşağıda zikredeceğimiz şeyleri örnek verebiliriz:
Şirkin Türleri
Şirk de tıpkı küfür gibi “büyük” ve “küçük” olmak üzere iki kısma ayrılır:
Büyük Şirk:
Şirkin bu kısmı büyük küfürle aynıdır. Ona terettüp eden hükümlerin aynısı bunun için de geçerlidir. Allah bu şirki asla bağışlamaz. Yukarıda anlattığımız şirk çeşitlerinin tamamı bu kısma dâhildir.
Küçük Şirk:
Büyük şirke götüren, bununla birlikte kişiyi İslam’dan çıkarmayan; ama tevhidi eksilten bütün söz ve fiillere denir. Bu da “açık şirk” ve “gizli şirk” olmak üzere iki kısma ayrılır.
1) Açık Şirk: Bu da lafız ve fiil olmak üzere ikiye ayrılır:
a) Lafız/Söz İle Şirk: Allah’tan başkası adına yemin etmek gibi… Rasûllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur.
“Allah’tan başkası adına yemin eden bir kimse şirk koşmuş olur”[10]
b) Fiil ile Şirk: Fiillere gelince; belanın kaldırılması ya da defedilmesi için bir halka ya da ip bağlamak buna örnek gösterilebilir. Nazardan ve başka şeylerden korkarak hamayıl (nazarlık) takınmak da –bunların belanın kaldırılması ya da defedilmesi için sebep teşkil ettiklerine inanıldığı takdirde– küçük şirktir. Çünkü Allah bunları bir sebep olarak tayin etmemiştir. Ama kişi, bunların bizzat kendilerinin belayı defettiklerini ya da kaldırdıklarını itikat ederse, o zaman büyük şirk olur. Çünkü bu, Allah’tan başkasına bağlanmak demektir.
2) Gizli Şirk: Bu da irade ve niyetlerde –riyakârlık ve başkalarının işitmesi gibi– koşulan şirktir. Bir kimsenin kendisi ile Allah’a yaklaşılan bir ameli insanların kendisini övmeleri isteğiyle yapması gibi. Onların kendisini övmesi için namazını güzelce kılması yahut tasaddukta bulunması ya da insanlar kendisini işitip, onu övüp güzel şekilde ondan söz etsinler niyetiyle güzel sesle Kur’an okumaya çalışması da buna örnektir. Riyakârlık bir amel ile karışacak olursa onu iptal eder/boşar çıkartır. Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110)
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:
―Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir. Ashab:
―Ey Allah’ın Rasûlü, küçük şirk nedir, diye sorunca, O:
―Riyakârlık yapmaktır, diye cevap vermiştir.[11]
Dünyalık ümidi için amelde bulunmak da bu türdendir. Bir kimsenin mal kazanmak amacı ile haccetmesi, ezan okuması, insanlara imamlık yapması yahut mal için şer‘îilim öğrenmesi ya da cihad etmesi gibi. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Dinara köle olan, dirhemle köle olan, güzel elbiseye köle olan kimse kahrolsun! Eğer ona bir şeyler verilirse hoşnut olur, bir şeyler verilmezse öfkelenir, razı olmaz”[12]
Büyük Şirk İle Küçük Şirk Arasındaki Farklar
Geçen açıklamalardan anlaşıldığı üzere, büyük şirk ile küçük şirk arasında bir takım farklar bulunmaktadır:
1) Büyük şirk kişiyi dinden çıkartır; küçük şirk ise kişiyi dinden çıkartmaz.
2) Büyük şirk, kişinin ebedî olarak cehennemde kalmasına sebeptir; küçük şirk ise kişinin cehenneme girse dahi ebedî olarak kalmasına sebep olmaz.
3) Büyük şirk bütün iyi amelleri boşa çıkartır; küçük şirk ise bütün amelleri boşa çıkartmaz. Sadece riyakârlığın karıştığı ameli yahut sadece dünya için yapılan ameli boşa çıkartır.
4) Büyük şirk sebebiyle can ve mal mubahtır; ama küçük şirk sebebiyle bunlar mubah olmaz.
5) Büyük şirk koşan bir kimse ile müminler arasında katıksız bir düşmanlık gerekir. Müminlerin böyle bir kimseyi sevmeleri ve onu veli edinmeleri –en yakın bir kimse olsa dahi– caiz değildir. Küçük şirk koşan kimsenin durumu ise, mutlak olarak veli edinilmesine mani değildir. Aksine bu durumda olan bir kimseye sahip olduğu iman kadarı ile sevgi duyulur, veli edinilir. Ondaki isyan miktarına göre de ona düşman olunur.[13]
Üstat Said Havva “İslam” adlı kıymetli eserinde “Lâ İlâhe İllallah”ı bozan ve insanı şirke düşüren yirmi madde zikretmiş ve bunlar bir bir delillendirmiştir. Şimdi bu maddelerin bazısını buraya aktaralım.
Üstat bu maddeyi biraz uzun tutmuş ve bazı önemli noktalara temas etmiştir. Önemine binaen biz de yazdığı şeyleri nakletmeyi uygun görüyoruz. O şöyle der:
“Demokrasi ismiyle anılan idare tarzı da buna (yani şirk hükmü altına) girer. Çünkü demokrasi, parlamento veya başka bir meclisle idarenin yürütülmesi ve sözün çoğunluğa ait olmasıdır. Bu meclis, dilediği kanunu çıkartır. Bu hareketi, bazı ülkelerde olduğu gibi ancak anayasa sınırlayabilir. Fakat anayasanın kendisi hazırlanırken yine hiçbir sınır tanımadan çoğunluğun görüş ve düşüncelerine göre hazırlanmaktadır. Bu, kanun koyma, helal ve haramı tayin etme yetkisini insana vermektir ve ‘şirk’tir.
İslam toplumunda bizi bu şirkten koruyan gerçek ifade, bizim şûra meclisimizin olmasıdır. Bu meclisin seçimle gelmesinde bir sakınca yoktur. Ancak meclisin her ferdinin ve bütünün Allah’ın emirlerine bağlı olmaları şarttır. Allah’ın kendilerine izin verdiği konularda ictihad eder, kesin ve açık nass bulunan konularda olduğu gibi nassa uyarlar. Şayet nass zannî ise onlar için bir seçme hakkı vardır. Yani Kur’an-ı Kerim ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünneti, anayasal parlamenter düzenle idare edilen ülkelerde anayasa durumundadır. Seçilen meclis, anayasaya aykırı kanun çıkaramadığı gibi, şûra meclisi de Kur’an ve Sünnet’e aykırı düşen kanunları çıkaramaz. Şûra, ya anayasayı açıklar veya verdiği kararlar anayasaya aykırı olmaz. Allah’ın hükmü bırakılarak kanun çıkarma yetkisinin zenginler sınıfına, orta sınıfa veya aşağı sınıfa, partiye, parti yöneticilerine, din adamlarına, siyaset adamlarına veya herhangi bir sınıf veya ferde verilmesi şirktir.”[14]
4) Allah’ın indirmediği yasalarla hükmetmek ve bu yasaları kabul etmek,
5) İslam’ın tümünden veya bir kısmından hoşlanmamak,
6) Kur’an ve Sünnetteki hükümlerle, İslam’ın özellikleriyle ve Müslümanlarla alay etmek,
7) Kur’an’a ve Rasûllah’tan geldiği sabit olan naslara (tamamına veya bir kısmına) inanmamak,
8) Kâfir ve münafıkları dost edinmek ve müminleri, mümin oldukları için sevmemek,
9) Allah’ın sıfatlarından, isimlerinden veya fiillerinden bir şeyi reddederek O’nu gereği gibi takdir edememek[15]
Zikri geçen bu maddelerin delillerini ve geri kalan 11 maddenin içeriğini mutlaka bilmek gerekir. Çünkü şirki tanımayanın onun içine düşmesi anlık bir meseledir. Hz. Ömer der ki:
“İslam içinde cahiliyeyi (şirki, küfrü vb. şeyleri) bilmeyen kimseler yetiştiğinde, İslam’ın kulpları bir bir sökülecektir.” [16]
Buna binaen Said Havva’nın “İslam” adlı eserini tavsiye ederiz.
Şirkin Zararları
Allah Teâlâ şirkten beri ve uzak bir hayat sürmeyi hepimize nasip ve müyesser eylesin. (Âmin)
Faruk Furkan
[1] Tanımdaki Allah’ın sıfatlarından kastımız; Allah’ın el, yüz ve istivâ gibi sıfatları değildir. Bunların reddinin de elbette şirkle alakası vardır, ama bizim buradaki amacımız bunlar değildir. Bizim buradaki asıl kastımız; sadece Allah’a ait olan bazı vasıfları Allah2tan başkasına vermek veya nispet etmektir.
[2] Tirmizi, Daveat, 4.
[3] Tirmizi, 3392.
[4] Ebu Davut, Edep 324.
[5] “Dâru’l Harp mi Dâru’l Harap mı?” Sf. 239.
[6] A.g.e. sf. 243.
[7] “Kenzu’l-Ummal”, 3113.
[8] Bkz. “Dinden Çıkaran Ameller”, sf. 200.
[9] İbn-i Kesir, 2/231.
[10] Ebu Davut, 3251.
[11] “Şuabu’l-İman”, Beyhaki, 6831.
[12] Buhârî 2887. Bu bölüm “Pratik Akait Derslerinden” iktibas edilmiştir. Bkz. 148 vd.
[13] A.g.e. sf: 150, 151.
[14] “el-İslam”, sf. 104.
[15] A.g.e. sf, 98–127 arası.
[16] “Pratik Akait Dersleri”, sf. 142.
[17] “Şirkten Korunmak”, sf. 57.