“Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik de, Şeytan hariç hepsi secde ettiler. O reddetti, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara/34)
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
Değerli tacir kardeşim, bir önceki yazımızda sana malla cihadın öneminden ve Müslümanların Allah yolunda ellerini ceplerine atmalarının gerekliliğinden bahsetmiştik. Bu yazımızda ise haramlardan uzak durmanın öneminden ve ümmeti sarmalamış olan faiz belasından bahsetmeye çalışacağız.
***
22-Haramlardan Sakın, En Âbid Kul Olursun
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, dinine önem veren insanların bu çağda para kazanmayı bir kenara bırakıp tamamen dinlerine hizmete yönelmeleri, Allah’ın rahmet ettiği bazı kullar müstesna neredeyse mümkün değil. Kapitalizmin baskıcı ve ahtapot gibi her tarafı kuşatmış uygulamaları nedeniyle bu insanlar istemeyerek de olsa maddeye mahkûm edilmiş durumda. Kira, faturalar, ev ihtiyaçları, kurs masrafları, çocukların giderleri derken tıpkı köleler gibi çalışmak durumunda bırakılıyorlar. Sabah saat altı-yedi gibi evden çıkıyor, akşam ise ancak yatsı ezanlarıyla evlerine dönüyorlar. Eve geldiklerinde de yemeklerini yiyor, çaylarını içiyor ve bir sonraki gün işlerine vaktinde uyanabilmeleri için hemen yatağa giriyorlar. Hatta bundan dolayı aileleriyle bile gereği gibi ilgilenemiyorlar.
Bunun yanı sıra çalışırken görüp şahit oldukları haram ve masiyetler de onları son derece bezdiriyor ve neredeyse fıskın ayyuka çıktığı bu toplumda yaşamaktan artık yaka silkeleyecek hâle geliyorlar. Ve maalesef bu karamsar manzara karşısında ‘Biz kim, takvalı kullardan olmak kim!’ demekten kendilerini alamıyorlar.
Evet, üzülsek de, kabul etmek istemesek de Türkiye’nin hazin manzarası bu şekilde!
Bu hazin durum sadece sıradan dindar halkı değil, aynı zamanda Allah’ın dinine mutlaka hizmet etme zorunluluğu olduğu bilincine sahip olan biz muvahhidleri de pençesine almış durumda. İşte bu zorluklar içerisinde oturup bol bol Kur’ân okumak, uzun uzun namaz kılmak, saatlerce Allah’ı zikretmek, derin derin tefekküre dalmak, dinimizi tebliğ etmek için yollara koyulmak ve benzeri vakit isteyen ibadetleri yerine getirmek her muvahhidin gönlünde bir ‘uhde’ olarak kalıyor. Gönüllerinde yatan bu isteği hayatın yoğunluğu içerisinde bir türlü yerine getiremiyorlar. Yerine getirmeyince de bir süre sonra gevşiyor, kendilerini salıyor ve ‘nasıl olsa ben bu ibadetleri hakkıyla yapamayacağım’ diyerek ümitsizliğe kapı aralıyorlar. Daha sonra da yarı yolda yelkenleri suya indiriveriyorlar.
Böylesi pozisyonlarda bir Müslümanın ibadet ve taatleri hakkıyla yapamıyorum diye kendisini salıvermesi asla doğru değildir. Böylesi bir hâl içinde olanların biraz sonra zikredeceğimiz şeyi yapmaya çalışmaları inşâallah kendilerini ibadet ehli olan insanlar gibi yüksek derecelere ulaştıracaktır.
Burada şunu vurgulamamız gerekir ki, hakiki manada ibadet ehli olmanın, yani âbid olmanın yolu sadece nefsi ibadetlere vermekten geçmez. Âbid olmanın daha etkin bir yolu daha vardır ki, o da insanın kendisini Allah’ın yasaklarından alıkoyması, haramlarla arasına kalın ve engin duvarlar çekmesidir. Zaten bu olmadan zühdden de, takvadan da veya hakiki manada kulluktan da söz etmek mümkün değildir. Değerli tacir kardeşim, eğer senin de durumun üstte zikrettiğimiz insanların durumuna benziyor ise, yani sen de yoğunlukların, işlerin ve meşguliyetlerin nedeniyle hakkıyla ibadet yapamadığına, gereği gibi âbidane bir hayata sahip olmadığına inanıyorsan, o zaman şu yazacaklarımıza pür dikkat kesil. Çünkü söyleyeceklerimiz tam da senin gibi kardeşlerimiz için. Ama öncesinde bir hakikatin altını kalın çizgilerle çizmemiz gerekiyor; ta ki bu durumda mesele daha iyi anlaşılsın, konunun ehemmiyeti daha iyi kavransın.
Şunu hiçbir zaman aklından çıkarma ki, gerçek manada ‘âbid’ olabilmek için çokça ibadet etmekten ziyade, çokça haramlardan sakınmak gerekir. Evet, çok çok ibadet etmek değildir gerçek âbidlik; asıl âbidlik Allah’ın haram kıldığı şeylerden çok çok sakınabilmektir. Çünkü Allah’ın yasaklarından ve masiyetlerden sakınmayan bir kul ne kadar namaz kılarsa kılsın, ne kadar oruç tutarsa tutsun, ne kadar gece namazı veya zikir gibi ibadetlerle meşgul olursa olsun asla takvanın gerçek mertebesine erişemeyeceği için hakiki manada ‘âbid’ de olamayacaktır. Elbette ibadet olmadan âbid olunmaz; bu ayrı bir konu. Ama bunun kemaline erişmek için farzları yerine getirmenin yanı sıra, bir de Allah’ın razı olmayacağı amelleri, meşguliyetleri veya daha genel bir ifadeyle bilumum ‘haramları’ terk etmek ve onlardan uzak durmak gerekir. Bu olmadan asla ‘âbid’ olmaktan söz etmek mümkün değildir.
Bu dediğimiz birilerine biraz ilginç gibi gelse de Allah Rasulü’nün sallallahu aleyhi ve sellem sözlerine baktığımızda bunun kesin böyle olduğu net bir biçimde karşımıza çıkar. O, Ebu Hureyre’ye radıyallahu anh yaptığı tavsiyesinde bu gerçeği şöyle ifade etmiştir:
اِتّقِ الْمَحَارِمَ تَكُنْ أَعْبَدَ النَّاسِ
“Haramlardan sakın, insanların en âbidi olursun…” (İmam Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiştir)
Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem bu sözüyle sahabîsine adeta şunu demek istemişti: Ey Ebu Hureyre! Âbid olmak için çokça ibadet edemeyebilir, bol bol nafilelerle uğraşamayabilirsin; ama günlük hayatında, insanlarla ilişkilerinde veya çarşı pazarlarda çevirdiğin ticaretinde Allah’ın haramlarından sakınırsan, inşâallah sen insanlar içerisinde senin gibi olmayanlara karşı manen üstünlük sağlar ve Allah katında en çok ibadet eden kimselerden sayılırsın.
Bu bağlamda Âişe annemizin de radıyallahu anhâ benzer bir sözü nakledilmiştir:
“İbadetle yorulanları geçmek kimi sevindirirse, günahlardan vazgeçsin.” (İbn-i Ebî’d-Dünyâ, Kitabu’l-Vera‘, 4 numaralı rivayet)
Tabiînin büyüklerinden Hasan-ı Basrî de rahimehullah şöyle der:
“Âbidler, Allah’ın yasakladığı şeyleri terk etmekten daha faziletli bir şeyle (Allah’a) ibadet etmiş değillerdir.” (İbn-i Ebî’d-Dünyâ, Kitabu’l-Vera‘, 8 numaralı rivayet)
Tüm bu nakiller gerçek ibadetin Allah’ın yasaklarından sakınmak olduğunu, Allah’ın yasaklarından sakınmayanların asla gerçek anlamda kulluk makamına ulaşamayacaklarını göstermektedir. Birilerinin zannettiği gibi âbid olmak için sadece sarık takmaya, cübbe giymeye veya bir zaviyeye çekilip nafilelerle meşgul olmaya gerek yoktur. Bunları yapamasan da, haramlardan sakındığında bunların hepsinden daha sevimli bir şeyle Rabbine kulluk etmiş olursun.
İşte meseleye bu açıdan baktığında ticaret hayatında Allah’ın yasaklarından sakınmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış olursun. Yazının girişinde atıfta bulunduğumuz insanlar meseleye bu zaviyeden bakmayı bir becerseler, çokça ibadet eden kardeşleri gibi olamadıkları için manevî buhrana düşmekten veya kalben sıkıntıya maruz kalmaktan kendilerini kurtarmış olurlar. Zira bir insan Allah katındaki hâlinin razı olunan bir hâl olduğunu bildiği anda gönlü rahatlar, kalbi genişler, içine mutluluk ve huzur gelir. Ayrıca içini içten içe kemiren sıkıntı ve kederler de sona erer. Burada önemli olan yaptığı iş ile Allah’ın rızasına erdiğini bilmiş olmasıdır. Bunu bildiği anda mutluluk kendisinden bir adım ötededir.
İşte ey tacir kardeşim, işim gereği çok ibadet edemiyorum, çok namaz kılmaya vakit bulamıyorum, pazartesi-perşembe oruçlarına güç yetiremiyorum diye üzülme! Sen ticaretinde Allah’ın razı olmayacağı ve haram kıldığı şeyleri yapma, Rasulullah’ın sözünden hareketle ben seni temin ederim ki, sen bu durumda bu ibadetleri yaptığı halde harama bulaşanlardan daha faziletli konumda bir kul olursun. Sen sen ol, sakın ha şu fani dünyada üç kuruş daha fazla kazanmak için harama bulaşma! Bil ki gerçek mutluluk ve gönül huzuru ancak Allah’ın yasaklarından sakınmakla elde edilir.
“Haramlardan sakın, insanların en âbidi olursun…”
Bu bağlamda sakın ha dükkânında haram olan ürünleri satma. Veya kesin olarak haram olan bir şeye aracılık edecek malları bulundurma!
Buna canlı birkaç örnek verelim ki, mesele daha iyi anlaşılsın. Mesela:
▪ Eğer market veya bakkal dükkânı işletiyorsan sigara satma,
▪ Büfeciysen üzerinde kadın sûretleri ve banka reklamları gibi haram olan şeylerin bulunduğu gazete ve dergileri satma,
▪ Fotoğraf dükkânın varsa kadınları veya helal olmayan fotoğrafları çekme,
▪ Fotokopiciysen haram olan veya harama aracılık edecek olan nesneleri fotokopi yapma,
▪ Tabelacıysan haram olan sûretleri ve küfrün önderi olan kimselerin portrelerini çıkarma,
▪ Konfeksiyoncuysan üzerinde açık kadınların resmi olan tişörtleri ve kesin haramda kullanılacağını bildiğin elbiseleri satma,
▪ Çanak anteni takıyor veya tamiratı yapıyorsan, haram olan film, dizi, belgesel ve haber izleyeceğini tahmin ettiğin kimselerin çanaklarını yapma,
▪ Fatura ödeme noktası isen günü geçmiş ve faiz tahakkuk etmiş faturaları alma,
▪ Kitapçıysan, insanların akidelerini ve ahlaklarını bozan kitapları satma,
▪ Berbersen insanların sakallarını kökten kazıma, top sakal çevirme veya Rasulullah’ın yasaklamış olduğu tarzda acîp saç tıraşlar yapma…
Bunlar genelde kardeşlerimizin ticaretlerinde şahit olduğumuz haramlardan bazıları. Sen bunlara daha onlarcasını ve hatta yüzlercesini ekleyebilirsin. Eğer sen insanların en âbidi olmak istiyorsan, sakın ha bu tür işlere bulaşma! Haram olan her türlü ticaretten sakın! O zaman işine bir bereket geldiğini ve gönlünün inanılmaz bir şekilde rahatladığını göreceksin. Rabbim bir an önce bu tür haramlara bulaşmış kardeşlerimizi bu cürümlerden kurtarsın ve yapmış oldukları hataların farkına vardırarak kendilerine bir çıkış yolu ihsan etsin. (Allahumme âmin)
23- Faize Bulaşma!
Tacir kardeşim, laf buraya geldiğinde neredeyse ümmetin her ferdini kapanına düşürmüş olan faiz belasından söz etmemek olmaz. Eğer sen insanların en âbidi olmak istiyorsan ticaretinde öncelikle bu çağın musibeti olan faizden ve onun yansımalarından uzak durmalısın.
Üzülerek söylememiz gerekir ki faiz şu memlekette öylesine yayılmış, öylesine çekici, cazibeli ve kolay ulaşılır hale gelmiş ki, içimizde en iyi bilinen insanlar bile neredeyse kendisini onun çekici gücünden koruyamaz olmuşlar. Eeee, bir memleketin başındaki adamlar faize ‘Allah bereket versin. Kullananların sayısını artırsın’ diye dua ederse, o memlekette yaşayan insanların ona meyletmesi ve onun çekiciliğine dayanamaması tabii ki normaldir. Baş, başı nereye çekerse gövde kaçınılmaz olarak onun peşinden gidecektir. İşte bu nedenle hem kendimizi hem de çevremizdeki insanları korumak adına faiz meselesi üzerinde durmalı, onun tehlikesini iyi anlamalı, çekim gücüne kapılmamak için ne gibi tedbirlere başvurmamız gerektiğini bilmeli ve sakınmak için hangi yollara müracaat etmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz. Aksi halde etrafımızdaki milyonlar gibi bir anda kendimizi onun engin ve kapsamlı deryasında buluveririz de, âbid olacağız derken bir anda Allah düşmanı olur ve –neuzubillâh– helakin eşiğine geliveririz. Rabbim hepimizi ve gönlünde azıcık İslam hassasiyeti olan halkımızı bu felaketten muhafaza buyursun.
Faiz konusunda bir şeyler söylemeden önce, hepimizin çocukluğumuzdan beri bildiği ve duyduğu şu rivayeti aktararak konuya giriş yapmak istiyoruz. Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda faiz yemeyen kalmayacak. Öyle ki, onu (doğrudan) yemeyene tozundan bir şeyler isabet edecek.” (Ebu Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir)
Bu rivayet âlimlerimizin beyanına göre sened yönüyle zayıftır; lakin vakıanın şahitliğiyle görüyor ve tanıklık ediyoruz ki bu hadis mana bakımından doğrudur ve vakıamız aynen onun bildirdiği bir hâle gelmiştir. Bu gün hacısıyla hocasıyla, bileniyle bilmeyeniyle, İslamîsiyle gayr-i İslamîsiyle neredeyse herkes –maalesef– bu pisliğe bulaşmış durumda. Küçük çapta basit bir ticaretle uğraşan bir insan bile, mevcut sistemin insanlara dikte ettiği ticari politikalar neticesinde istemeyerek de olsa zorla bu harama maruz kalmakta ve faizsiz bir ticareti çevirmekte oldukça zorlanmaktadır. Eğer güçlü bir inancı ve Allah’a duyduğu engin bir tevekkülü yoksa behemehâl bu çarka dolanmakta ve bir süre sonra o da faizle muameleye başlamaktadır. Bu nedenle vakıamızı çok iyi tespit ederek ticarete atılmalı, adımlarımızı bu gerçeği göz önüne alarak öterle atmalıyız. Ticari olarak büyüyüp insanlığa faydalı işler yapacağım derken, bir anda Allah düşmanı bir insan haline gelmemeliyiz. Faizin tozunun havalarda uçuştuğu şu ilginç çağda ticarî vakıayı çok çok iyi bilerek ve ona göre bir hareket tarzı geliştirerek kendimizi bu toz taneciklerinden koruyabiliriz. Hem bu şekilde helal para kazanma yollarını beraberinde tespit de etmiş oluruz.
Ticaretimizde Neden Faize Düşüyoruz?
Ticaretimizde faize bulaşmanın elbette sayılamayacak kadar çok sebebi vardır. Aşırı para kazanma isteği, müşteriyi geri çevirememe, haramı basite alma, müstakbel endişesi ve Allah’a hakkıyla itimat edememe gibi problemler faize bulaşmanın sebeplerinden bazılarıdır. Ama biz işin en başına inip genelde karşılaştığımız bir probleme temas ederek konuyu ele almak istiyoruz.
Bu gün insanlarımız genellikle bir işe başlamadan önce o işin getirisi-götürüsü nedir, zararları nelerdir, harama bulaşmak gibi sakıncaları söz konusu mudur bunu araştırmıyor. Böyle olunca da işe girişiyor ve işini ilerlettikten sonra haramlarla yüz yüze kalıyor. Geri adım atmakta zorlanınca da bu sefer başlıyor fetva aramaya! Oysa dinine önem veren bir insanın işe giriştikten sonra değil, işe başlamadan önce işinin sakıncalarını ve onun için çözüm yollarını araştırması gerekir. İşe giriştikten sonra geriye dönmek hakikaten çok zordur. Ali radıyallahu anh’a nispet edilen bir sözde o oğullarına nasihat ederken şöyle demiştir:
“Sapa olmasından korktuğun yoldan geri dön. Çünkü isabetini kestiremediğin için baştan geri dönmen, yola çıkıp korkunç musibetlere uğramandan daha hayırlıdır.”
Ey tacir kardeşim! Bir kardeşin olarak sana şunu tavsiye ederiz: Eğer başlayacağın ticaret faize bulaşmadan çok zor dönüyorsa ve sen de nefsine güvenme noktasında kendini zayıf hissediyorsan, bu durumda sakın ha o işe girişme. Ali radıyallahu anh’ın dediği gibi, nasıl sonuçlanacağını kestiremediğin için baştan geri dönmen, yola çıkıp korkunç musibetlere uğramandan daha hayırlıdır. Kendine daha hayırlı rızık kapıları ara. Başka işlere bak. Rabbini razı edeceğini umduğun helal işlere tevessül et. Böyle yaptığında gönlünün mutlulukla dolmasının yanı sıra kazandığın paranın da bereketini görürsün inşâallah.
Faiz En Büyük Haramlardandır
Allah’ın haram kıldığı elbette birçok günah vardır; ama bunların içerisinde öyleleri var ki, bunlar Efendimizin diliyle ‘helake götüren günahlar’ olarak nitelendirilmiştir. Yani günahın hepsi kötüdür, ama şunlar hepsinden daha da kötüdür. Ve aynı zamanda bunlar helak edicidir! Peki, nedir onlar? Şimdi gelin, Ebu Hureyre radıyallahu anh hadisinde bunların neler olduğunu görelim.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ashabına:
—Helak edici yedi şeyden uzak durunuz, buyurdu.
Bunun üzerine onlar:
—Ya Rasulallah! Onlar nelerdir, diye sordular.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
1) Allah’a şirk koşmak,
2) Sihir yapmak,
3) Haklı olmanın dışında Allah’ın haram kıldığı cana kıymak,
4) Faiz yemek,
5) Yetimin malını yemek,
6) Düşmanla karşı karşıya iken savaştan kaçmak ve
7) Zinadan korunmuş saf mü’min kadınlara zina iftirasında bulunmaktır, buyurdu. (Buharî ve Müslim rivayet etmiştir)
Bir Müslümanın tüm günahlardan uzak durmayı kendisine en büyük vazife bilmesi gerekir; ama bu günahlar ‘helake götürücü’ ise o zaman onlardan sakınması ve uzak duruşu daha da etkin olmalıdır. İşte faiz, bu helak edici günahlardandır. Bu gün ümmetimizin, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir şekilde Allah’ın rahmetinden uzaklaşmasının ve bin bir türlü fitnelere maruz kalmasının temelinde belki de bu günahlara müptela olmasının büyük etkisi vardır. Bu ümmet, Efendimizin de belirttiği gibi (Bkz. Ebu Dâvud, 4278) normal şartlarda kendisine rahmetle muamele sözü verilmiş‘ümmet-i merhûme’dir. Ama bakıyoruz ki tevhid ehli olduğu halde Allah’ın rahmetinden daha çok, Allah’ın gazabına yakın duran insanlar var. Ve bu insanların sayısı hiç de azımsanmayacak kadar fazla. Bu nedenle şöyle durup bir düşünmeli ve acaba Allah’ın rahmetinin gelmemesinde bizim helak edici günahlara bulaşmamız söz konusu mu diye bir iç muhasebe yapmalıyız.
Siz de müşahede etmişsinizdir ki, yaşadığımız coğrafya ve vakıa itibariyle bizim, hadiste sayılan yedi günahtan en çok müptela olduğumuz şey ‘faiz’dir. Çünkü Müslümanlar –istisnaları olsa da– şirkten uzak duruyor, sihirle uğraşmıyor, insanları öldürmüyor, yetimlerin mallarını yemiyor, hatta onlara kendi mallarını yedirmek için birbirleriyle yarışıyor, savaş olmadığı için savaştan kaçmaları söz konusu değil ve iffetli bacılara iftira etmiyorlar… Yani bu sayılan helak edici günahlar, gerçekten tevhidî camia içerisinde neredeyse yok gibi. Ama faiz öyle değil! Maalesef ki hayırlı bildiğimiz nice Müslüman bile bu illete bulaşıyor ve faizle muamelede bulunarak helak edici bu günahın pençesine düşüyor. O yüzden bu hadisi iyi düşünmeli ve acaba bu helak edici günahlar içerisinde bende hangisi var diye bir iç muhasebe yapmalıyız. Aksi halde, her günah başka bir günahın habercisi olduğu için adım adım helake yaklaşır ve Allah muhafaza en sonunda sahip olduğumuz tevhidi de kaybederek cehennemi hak edenlerden olur gideriz.
Faizin en büyük günahlardan olduğunun bir diğer delili de şu ayettir:
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve eğer (gerçekten) mümin iseniz faizden arta kalanı bırakın. Şayet böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Rasulü tarafından (size) bir savaş açıldığını bilin!” (2/Bakara, 278, 279)
Bu ayeti Allah için bir kere, sonra bir kere, sonra bir kere daha okuyun.
Niye mi?
Çünkü Allah, Kur’ânında başka günahlar için böyle ağır bir ifade kullanmamış ve diğer cürümleri işleyenlere ‘Ben ve Rasulüm sizinle savaş halindeyiz’ dememiştir. İşte bundan dolayı bu ayeti önemsemek ve önemseyebilmek için de tekrar tekrar düşünerek okumak gerekir.
Ayrıca Allah bu ayetinde kâfirlere değil, aksine iman ettiğini söyleyen biz muvahhid kullarına seslenmiştir. Mümin olduğu halde faizi bırakmayan, tevhid ehliyim dediği halde hâlâ faizle muameleye devam eden biz mümin kullarına… Kâfirlere veya imana önem vermeyen diğer sıradan insanlara bu hitabı yöneltseydi meseleyi anlamamız biraz daha kolay olurdu. Ama bu hitabı özellikle iman ettiğini söyleyen biz müminlere yöneltince, faizin Allah katında ne kadar kötü olduğunu bir kere daha iliklerimize kadar hissediyor, içimiz bir kere daha ürpertiyle doluyor ve bu tehdit karşısında ayaklarımızın bağı çözülüyor.
Burada bir inceliğe dikkat çekmek istiyoruz: Bazı mealler ayeti “Şayet faizi bırakmazsanız, o zaman Allah’a ve Rasulü’ne savaş açtığınızı bilin!” şeklinde anlamlandırmıştır. Bu anlamlandırma her ne kadar yanlış değilse de, ayetteki tehdidi tam yansıtmadığı için kısmen yetersizdir. Çünkü ayette anlatıldığına göre savaşı açan biz değiliz; aksine savaşı açan Allah ve Rasulüdür.
Peki, ikisi arasında ne gibi bir fark var?
Çok fark var... Şöyle ki: Eğer insan Allah ve Rasulüne savaş açarsa bu hiçbir zaman onlara zarar vermeyecektir. Ama Allah ve Rasulü bir insana savaş açarsa bu savaştan zararlı çıkan tek taraf o olacaktır. Bu nedenle Allah ve Rasulüne savaş açmayla, Allah ve Rasulü tarafından savaşa maruz kalma arasında fark vardır ve bu farkı iyi anlayanlar daha ciddi bir şekilde faizden uzak dururlar.
Bu inceliği anladıktan sonra şimdi gelin, bu haramın tehlikesini içimizde derinlemesine hissedebilmek için ayetteki o cümleyi bir kere daha okuyalım:
“Şayet faizi bırakmazsanız, o zaman Allah ve Rasulü tarafından (size) bir savaş açıldığını bilin!”
Allahu ekber, Allahu ekber!
Rabbim! Biz senden razıyız. Senin haramından uzağız. Yeter ki Sen bize öfkelenme, Sen bize harp ilan etme. Biz kendimizi ıslaha, daha da iyi kul olmaya yönlendirmeye çalışacağız.
İnsan bu tehdidi okuduktan sonra ‘estağfirullah’ demekten ve şayet böylesi bir pisliğe bulaşmışsa Allah’tan bağışlama istemekten başak bir yol bulamıyor. Allah’ım! Varsa şayet böyle bir yanlışımız, şimdiden Senden bağışlamanı ve bize öfkelenmemeni diliyoruz. Sen affı ve mağfireti bol olansın Rabbim!
İnsan, içerisinde yaşadığı şu toplumun genelinin bu harama bulaştığını düşündükçe bu ayeti bir türlü geçemiyor ve ‘nasıl bir toplumda yaşıyormuşuz!’ diyerek hayret etmekten kendini alamıyor. Bu ayet, gerçekten de öyle hemen okunup geçilecek bir ayet değil. Belki de Kur’ân’daki en ağır tehditlerden birisini ihtiva ediyor. Allah bu ayetinde faiz konusunda mümin kullarına öyle bir tehdit savuruyor ki, Kur’ân’ında onlar için böylesi ağır bir tehdidi başka bir günah için kullanmış mı bilmiyoruz! Şimdi bunu bilen birisi nasıl olur da ayeti bir çırpıda geçer? Nasıl olur da onun üzerinde gerekli düşünme ve tefekkürü gerçekleştirmez? Nasıl olur da ondan gerekli vaaz ve öğüdü almaz? Tüm bunlardan sonra nasıl olur da hâlâ faizle muamele etmeye devam eder? Bunu anlamak gerçekten de mümkün değil! Acaba Allah’tan korkusu olan siz kardeşlerim, bunu anlayabiliyor, algılayabiliyor mu? Rabbim bu harama bulaşan tüm kardeşlerimizi bir an önce ondan kurtarsın.
İşte bu ayetin tehdidinden bir kere daha idrak ediyoruz ki, faiz denen melanet Allah katında hakikaten çok ağır bir cürümdür. Bu nedenle Allah için faizin her türlüsünden; azından-çoğundan, küçüğünden-büyüğünden sakınmalı ve Allah’ın düşmanı olarak değil, dostu olarak bir hayat yaşamanın çabası içerisinde olmalıyız.
Kredi Kartı ve POS Cihazı
Faiz meselesine değinip, günümüzde bunun en yaygın şekilde kullanıldığı vasıta olan ‘kredi kartlarına’ ve ‘POS makinelerine’ değinmemek olmaz. Bu konuya değineceğiz ama öncesinde önemli gördüğümüz bir meseleye temas etmek istiyoruz: Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız ki, batıl bizi günaha düşürebilmek için günahı bize kötü hâliyle pazarlamaz; aksine onu süsler, altın yaldızlı cümlelerle şekillendirir, kulağa hoş gelen ifadelerle onu kaplar ve neticesinde bizi ağına düşürür. Şimdi bir düşün… Eğer batıl sana gelse ve zamanın bir döneminde yapıldığı gibi birisinden borç alınıp vaktinde ödenmediğinde ‘kardeşim o zaman şu kadar faiziyle ödeyeceksin’ şeklinde itici bir üslup ve kelime ile seni faize davet etse, sen buna yanaşır mısın? Ama o sana geliyor ve seni de ağına düşürebilmek için çok yaldızlı cümleler kullanıyor. Sana ‘kredi’ diyor, ‘vade farkı’ diyor, ödeyemediğin takdirde ‘gecikme bedeli’ diyor ve bu şekilde farklı kelime ve cümlelerle faizi sana süslüyor. Eğer sen Rabbinin, şeytanın haramları süsleyeceği noktasındaki uyarı ve ikazından gafil isen, bir de bakıyorsun ki bir anda Allah’ın en galiz haramlarından birisi olan faizin pençesine düşmüş ve hiç ummadığın bir şekilde onunla muamele eder olmuşsun!
İşte bu nedenle şeytanın ve onun çağdaş dostlarının yaldızlı sözlerine karşı uyanık olmayı asla göz ardı etmemelisin. Ve bilmelisin ki şeytan ve dostları insanları kötü üsluplarla değil, aksine çok çekici ve cazibeli metotlarla kandırır. Burayı iyi kavrarsan, bu gün kâfirlerin faize farklı ve çekici isimler takmasına ve onu yaldızlı cümlelerle pazarlamasına aldanmazsın. Ama burayı iyi idrak edemezsen, bu gün olmasa da yarın birisi gelir ve bir anda seni faiz günahının ağına düşürüverir de sen de neye uğradığını şaşırırsın. Unutmamak gerekir ki mümin, olaylara Allah’ın nuruyla bakan basiretli ve firasetli insandır.
Bu girişten sonra şimdi kredi kartı meselesine değinebiliriz. İşin başında şu hakikate dikkat çekmemiz gerekir ki, mevcut sistemdeki bankalar insanlara kredi kartı verirken onlara iyilik etmek, onlara fayda sağlamak için değil, aksine onları faize düşürüp bundan para kazanmak için kart veriyor. Bunun aksini söylemek saflıktan başka bir şey değildir. Onların bütün çabaları, bizim söylediğimiz maksadı doğrular niteliktedir.
Meselenin hükmü de şöyledir: Kredi kartı kullanmak yaşadığımız ülkedeki mevcut bankaların ön gördüğü şartlar ve anlaşmalar çerçevesinde caiz değildir. Bunun caiz olmayışının elbette birçok gerekçesi vardır. Bunların yeri bu kısa makale değildir. Onun için sadece hüküm cümlesini zikretmekle yetindik.
Biz bu hükmü net bir şekilde ifade edince çoğu zaman kardeşlerimizin ‘Hocam, ama biz vaktinde ödüyoruz. Bu nedenle niçin caiz olmasın ki!’ dediğine şahit oluyoruz. Bu kardeşlerimiz, sadece kredi kartlarını vaktinde ödeme meselesine endekslendikleri için bu kadar şaşkınlığa kapılıyorlar. Oysa kredi kartını vaktinde ödeyip-ödememe meselesi ikinci etapta konuşulacak bir meseledir. Ondan önce bu kartların hangi şartlarda alındığına bakmak gerekir. Bildiğimiz kadarıyla şu an için Türkiye’deki tüm bankalar, bu kartları müşterilerine vermeden önce onlara parayı vaktinde ödememeleri durumunda belirli bir oranda faiz vermeyi kabul etme şartını koşuyorlar. Ve müşterileri bunu kabul ettiğine dair bir belgeyi imzalamadan asla kredi kartını kendilerine vermiyorlar. Şimdi bu durumda borcu vaktinde ödeyip-ödememe meselesini mi konuşmak gerekir, yoksa bu şartın kabulünün caizliğini mi? Acaba bir Müslüman ‘ben faiz ödemeyi şimdiden kabul ediyorum’ şeklinde önüne konan bir belgeyi nasıl imzalayabilir, böylesi bir şartı nasıl kabul edebilir?
Bildiğimiz kadarıyla böylesi bir belgeyi imzalamanın kendisi caiz değildir. Eğer bundan sonra adam borcunu gününde ödemez ve bu nedenle uhdesine bir de ekstradan faiz eklenirse, o zaman kişi ikinci kez günaha girmiş olur. Yani mesele sadece gününde ödeyip-ödememe meselesi değildir. Asıl mesele bu kartın hangi şartlar altında sana verildiği meselesidir.
Ayrıca birçok Müslümanın kredi kartı borçlarını ödeyemediğinden dolayı faize bulaşması, iflas edip ağır faiz borçları yüzünden köşe bucak kaçar duruma düşmesi, hatta baskılar nedeniyle intiharın eşiğine gelmesi ve bu kartların israfa ve hesapsız harcamalara yol açması gibi acı gerçekler, bu melanetten uzak durmamız için yeterli sebeplerdir. Birilerinin iddia ettiği gibi kartların hayatı kolaylaştırmasından daha fazla hayatı çekilmez hale getirdiği kesindir. Bu nedenle Müslümanların bundan sakınması gerekir.
POS makinesi kullanma meselesine gelince; bunda da tıpkı kredi kartı gibi birçok mahzur vardır. En büyük mahzur ise herhalde taksitle mal alıp gününde ödemeyen müşterilerin faize bulaşmasına aracılık etmektir. Rabbimiz günaha aracılık etmememiz konusunda şöyle buyurur:
“…İyilik ve takva üzere yardımlaşın; ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah, cezası çok şiddetli olandır.” (5/Maide, 2)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Allah faizi yiyene, yedirene, ona kâtiplik yapana ve ona şahitlik edenlere lanet etsin!” (Ebu Davud, Tirmizî rivayet etmiştir)
Müslüman, bu kâfir ve tefeci bankaların yaptığı taksitlendirmelere ve bunun üzerinden faiz kazanmalarına aracı olmamalıdır. Müslüman dükkânına POS cihazı koymadığında işlerinin azalacağını düşünmemeli, aksine günahı terk ettiği için Rabbinin kendisine bereketler ihsan edeceğini bilmelidir. Unutmamak gerekir ki çok kazanmak başka şey, bereket başka şeydir. Bazen az kazanan birisi, sırf üzerine inen bereket nedeniyle çok kazandığı halde bereketten mahrum olan birisinden uzun vadede daha kârlı olabilir. Müslüman Allah için rızkın sadece Rabbinden geldiğini bilmeli ve şartlar ne olursa olsun günaha düşmeden bir ticaret çevirmenin peşinde olmalıdır.
Evet, belki bu kapitalist sistemde POS cihazı kullanmamak birçok müşteri kaybına neden olabilir. Ama şunu aklımızdan çıkarmamalıyız ki, biz dinimizi dünyamıza değil, dünyamızı dinimize feda etmekle mükellefiz. Allah için bu günah vasıtalarını terk edersek Allah onlardan daha hayırlısını bizlere ihsan edecektir. Bu bağlamda şu ayetler Müslümanın şiarı olmalıdır:
“…Kim Allah’tan korkup sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir. Hiç hesap etmediği bir yerden onu rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, artık O (Allah)ona yeter…” “…Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.” (65/Talak, 2-4)
Evet, sen Müslüman bir tacir olarak asla bu pisliğe bulaşmamalı ve Rabbinden yardım isteyerek faizin her türlüsünden uzak durmalısın. Böyle davrandığında hayatının bereketle dolduğuna şahit olacaksın.
Kardeşim, elbette faiz gibi bir konu bir makaleye sığmayacak kadar geniştir. Bu konuda söz uzar gider… Biz lafı uzatmak yerine kalbe tesir etmesi açısından faizin kötülüğüyle alakalı iki hadis naklederek bu konuyu noktalamak ve ticaretinle alakalı birkaç hususun daha altını çizerek bu yazı serimizi tamamlamak istiyoruz. Şimdi kalbinde hissederek şu ürpertici hadisleri bir oku. Dikkatle oku ki, faizin pisliğine bir kere dahi olsa asla bulaşma. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurur ki:
“Kişinin bildiği halde bir dirhem faiz yemesi otuz altı zinadan daha kötüdür.” (Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 1033)
“Faiz yetmiş iki bölümdür. En hafifi bir kişinin annesiyle ilişkiye girmesi gibidir.” (Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha, 1871)
Rabbim bildiğimiz bilmediğimiz her türlü faizden bizleri muhafaza etsin, geçmişte şayet bu pisliğe bulaşmışsak bizleri yarlıgayıp bağışlasın.
***
24- Ticaretle Alakalı Muhtelif Nasihatler
Değerli kardeşim, bu konunun ardından son olarak maddeler halinde sana birkaç nasihatte bulunmaya çalışacağız. Sen bu hususlara dikkat ederek Allah’ın razı olduğu bir tacir olma yolunda ilerleyebilirsin. Sözü biraz uzattık ama fayda vereceğini ümit ettiğimiz için bunları zikretmek zorundayız. Şimdi bu nasihatlerimizi maddeler halinde zikredebiliriz:
▪ Ticareti Allah’a kulluk olarak gör ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak için ticaret yap.
▪ Ticaret yaparken modelin, Sünnet-i Seniyye ve Selef-i Salihîn’in uygulamaları olsun.
▪ İnsanların rızasını ve senden hoşnut olmalarını değil, Allah’ın senden razı olmasını hedefle.
▪ Ticaretinde tevekkülü elden bırakma. Şartlar ne olursa olsun Rabbine güven ve bil ki O hiçbir zaman seni zayi etmeyecektir. “Kim Allah’a tevekkül ederse, artık O ona yeter…” (65/Talak, 3)
▪ Takva ticaretinin temel azığı olsun.
▪ Ticaretinin fıkhını öğren; çünkü yaptığı işin fıkhını bilmeyenler onunla alakalı günahlardan kendilerini koruyamazlar. Ömer radıyallahu anh der ki: “Pazarlarımızda ancak (yaptığı işin) fıkhını bilenler alışveriş yapsın; aksi halde istese de istemese de faiz yer.” (Fıkhu’t-Tâciri’l-Müslim, sf. 10)
▪ Adı konmamış ticaretten, fiyatı belirli olmayan malları alıp-satmaktan sakın; çünkü bu, Efendimizin yasakladığı bir alışveriş türüdür.
▪ Müşterin tanıdık olduğu zaman senden bir şey almak isteyip fiyat sorduğunda ‘Al, sonra ayarlarız’ deme! Çünkü bu da adı konmamış ticarettir ve ileride ihtilaflara neden olur.
▪ Patronsan işçilerinin haklarına, işçi isen patronunun hakkına riayet et. Unutma ki kul hakkı, şehid bile olsan affedilmeyecek bir günahtır.
▪ Mal alıp satarken çok yemin etmekten sakın; çünkü bu kıyamet günü Allah’ın sana bakmamasına, nazar etmemesine sebebiyet veren bir ameldir.
▪ Doğruyu yansıtmayan reklamlardan sakın.
▪ Dünyaya hak ettiği değeri ver. Onun için dinini, aileni ve arkadaşlarını ihmal etme.
▪ Birinci hedefin dinin olsun, kalan zamanını dünyaya ayır. Sakın ha hedefine dünyayı koyup kalan zamanını dine ayırmaya kalkışma. Unutma ki sahabenin de tarlası tapanı, malı mülkü vardı; ama Rasulullah onlara bir görev verdiğinde aylarca sürecek olmasına rağmen Rasulün emrini dünyalıklarına tercih ediyor ve bu şekilde dinlerini dünyalarına takdim ediyorlardı.
▪ Ticaretine günah karışacağı için ara ara malından infakta bulun. Hatta gelirinin belirli bir yüzdesini buna ayırabilirsin. Bu sayede hem ticaretine bulaşan günahlardan arınmış olursun hem de Rabbinin rızasını kazanmış olursun.
▪ Mal satarken iyilerini öne koyup kötülerini arkaya koyarak müşterilerini kandırma. Bu hem şahsına hem de temsil ettiğin inanca zarar verir.
▪ Çalıştığın işyerinin sırrını ifşa etme; çünkü işyerinin sırrı ‘emanet’ hükmündedir. Müslüman ise emanete herkesten daha çok riayet eden insandır.
▪ Malını helalinden kazan, harcama yaparken de harama düşme; çünkü kazandığından sorulacağın gibi, harcadığından da sorulacaksın.
▪ Şüpheli her türlü alışverişten uzak dur; zira şüphe kalbi kemiren bir hastalıktır.
▪ Ölçü ve tartıda hile yapma. Belirli aralıklarla tartını kontrol ettir; aksi halde Allah’ın ‘veyline’ çarptırılabilirsin.
▪ Malının kusuru varsa ve sen de bunu biliyorsan muhakkak bunu müşterine bildir. Empati yaparak, yani kendini onun yerine koyarak davran. Bu ilk bakışta kaybettirir gibi gözükse de neticede muhakkak kazandırır. Özellikle araba alım satımlarında buna çok dikkat et.
▪ Eline sahte para geçmişse, sakın ha onu başkalarına verme. Zarar sende patlasın; çünkü İslam’da zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur.
▪ Malını daha iyi satmak için bağırıp çağırma. Bu, peygamberimizin ahlakından değildir.
▪ Borçlarını vaktinde öde ve bu şekilde esnaflara güven ver.
▪ Müşterilere kolaylık sağla, insanların durumlarını gözet, yeri geldiğinde az kâr ile bazen de maddî kâr hesabı yapmadan müşterilerinin işlerini gör.
▪ Müşterilerine fırsat ve imkân buldukça hediye ver. Hediyelerinde de onların hidayetine vesile olacak şeyleri gözet.
▪ Müşterilerine ve misafirlerine yemek, çay, kahve vs. ikram et, cimri olma.
▪ Ticaretin dolayısıyla namazını asla kaçırma ya da son ana kadar tehir edip onu zayi etme.
▪ Hâlinden şikâyet etme, şükretmeyi bil.
▪ Ekonomik yönden kendi üstündekilere değil, altındakilere bak, böylece devamlı şükür üzere olursun
▪ Asla insanların elindekilerden dolayı haset etme, kanaatkâr ol.
▪ Karşı cinse mal satarken senli benli olmaktan sakın; gözünü, elini ve dilini koru.
***
Evet kardeşim… Bu yazımızla birlikte bir silsilemizi daha sonlandırmış olduk. Buradaki tüm doğrular Rabbimizin bize öğrettiklerinden, yanlışlarsa bizim kâsir nefsimizdendir. Rabbimizden kendimiz ve sen değerli tacir kardeşimiz için af ve afiyet istiyoruz. Rabbim hepimizin ticaretini helalinden eylesin. Bizi helaliyle yetindirsin, harama tevessül ettirmesin ve ticaretimizi ahireti kazanmaya vesile kılsın. (Allahumme âmin)
Artık dualarda buluşmak dileğiyle, fî emânillâh…