“Doğrusu her kim Allah’a şirk koşarsa Allah ona cenneti haram kılmıştır…” (Maide Suresi, 72)

UNUTULMUŞ BİR SÜNNET: “Tevbe Namazı”


بسم الله الرحمن الرحيم

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le aramızdaki 1400 küsur yıllık uzun dönem, birçok sünnetin unutulmasına, terk edilmesine ve hayattan uzaklaşmasına neden olmuştur. Kimileri bu sünnetleri kasıtlı terk ederken, kimileri ise gaflet ve tembelliği yüzünden terk etmiş ve neticede bunlar bir bir unutulmuştur.

 Terk edilen veya unutulan sünnetleri ihya etmek ve yeniden uygulanır hale getirmek büyük bir ecir elde etmeye vesile olduğu gibi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sevgisini kazanmaya ve cennette O’na komşu olmaya da vesiledir aynı zamanda.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Enes b. Mâlik radıyallahu anh’a şöyle buyurmuştur:

“Yavrucuğum! Hiçbir kimseye karşı kalbinde bir hile ve kin beslemeksizin sabahlamaya ve akşamlamaya gücün yeterse bunu mutlaka yap. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sonra şöyle devam etti: “Yavrum! İşte benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur. Beni seven de Cennet’te benimle birlikte olacaktır. (Tirmizî, 2678)

Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Bilâl b. Hâris’e:

  1. Bil bakalım, buyurdu. Bunun üzerine Bilâl radıyallahu anh:
  2. Neyi bileyim? Ey Allah’ın Rasûlü!, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’:
  3. Benden sonra sünnetimden kaldırılan bir sünneti kim ihya edip ortaya çıkarırsa ona, o sünnetle amel edenler kadar sevap vardır. Amel edenlerin sevapları da hiç eksiltilmez. Ve yine her kim de, Allah ve Rasûlünün razı olmadığı, sonradan çıkan bir bidati ortaya çıkarırsa, o kimseye o bidatle amel edenlerin günahları da birlikte yazılır ve onların günahlarından da hiçbir şey eksiltilmez, buyurdu. (Tirmizî, 2677)

Bir başka hadisinde de şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimin bozulduğu/fesada uğradığı dönemlerde sünnetime sarılan kimseye şehid ecri verilecektir.” (Daîfu’l-Camii’s-Sağîr, 5913. Bu hadis senet itibari ile zayıftır.)

İnsan Günahkârdır

İnsanoğlu günahtan halî değildir. Her an günah işlemeye ve her durumda hata yapmaya müsait bir pozisyonda yaratılmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

كل بني آدم خطاء، وخير الخطاءين التوابون

“Bütün insanoğlu günahkârdır; günahkârların en hayırlıları ise çokça tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, 2499)

İnsan, günahsız ve hatasız olamaz. Mutlaka yanlış yapar, kusur işler, hataya düşer. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

وَالَّذِي نَفْسي بِيَدِهِ لَوْ لَمْ تُذنِبُوا ، لَذَهَبَ اللَّهُ بِكُمْ ، وَجَاءَ بِقوم يُذْنِبُونَ ، فَيَسْتَغْفِرُونَ اللَّه تعالى، فيَغْفرُ لَهُمْ

“Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip Allah’tan bağışlanma dileyecek bir topluluk getirir de onları bağışlardı.”  (Müslim, Tevbe 11)

Bir başka rivayette de şöyle buyurmuştur:

لَوْلا أَنَّكُمْ تُذنبُونَ ، لخَلَقَ اللَّهُ خَلقاً يُذنِبونَ ، فَيَسْتَغْفِرُونَ ، فَيَغْفِرُ لَهُمْ

“Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah,  günah işleyen ve günahlarından tövbe ve istiğfar eden bir topluluk yaratır da onları bağışlardı.” (Müslim, Tevbe 10)

Dolayısıyla bizler, günah işlemeye meyyal ve elverişli bir yapıda yaratılmışız. Bu nedenle günah işleyebiliriz. Ama unutmamak gerekir ki, önemli olan hiç günah işlememek değil, günah işlendiğinde hemen Rabbe dönmek, O’na tevbe etmek ve O’ndan bağışlanma dilemektir. Peygamberler gibi büyük şahsiyetler bile hataya düşmüş ve kendilerinden bir takım günahlar sadır olmuşsa, bizim gibi sıradan insanların hataya düşmemesi veya günah işlememesi olabilir mi?

Sen Hiç Tevbe Namazı Kıldın mı?

Rasulullah sallalâhu aleyhi ve sellem, günah işlediğimizde Allah’ın bizi bağışlamasına vesile olan çok güzel ve ümit verici bir amelden bahsetmektedir. Bu amel, “Tevbe Namazı”dır. Bu namaz, yazımızın girişinde de söylediğimiz gibi, unutulmaya yüz tutmuş sünnetlerden birisidir. Acaba sen bu namazı kılarak ölmüş bir sünneti ihyâ ettin mi?

Şimdi bu namazla alakalı olarak bazı meseleleri izah etmeye çalışacağız. Gayret bizden, başarı Rabu’l-âlemîn’dendir.

Tevbe Namazının Delilleri

1- A li radıyallahu anh, şöyle demiştir:

“Ben Rasulullah sallalâhu aleyhi ve sellem’den bir şey duyduğum zaman Allah onunla beni faydalandırmak istediği kadar faydalandırırdı. (Yani sorgusuz, sualsiz onunla amel ederdim.) Rasulullah’ın as­habından birisi bana bir hadis haber verdiğinde ise, (yanılma ihtimalini ortadan kaldırmak için) ondan yemin etmesini ister, yemin ederse kabul ederdim. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Rasulullah sallalâhu aleyhi ve sellem’in şöyle söylediğini bana anlattı —ki o doğru söyler—

مَا مِنْ عَبْدٍ يُذْنِبُ ذَنْبًا فيحسن الطهور ثُمَّ يقوم فيصلى رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ يستغفر الله إِلَّا غَفَرَ اللهُ لَهُ

“Bir kul bir günah işler, akabinde güzelce abdest alır sonra da hemen kalkıp iki rekât namaz kılar ve Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah mutlaka onu bağışlar” Rasulullah sallalâhu aleyhi ve sellem devamla: “Onlar ki, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp günahlarının bağışlanmasını isterler…” ayetini sonuna kadar okudu.[1]

2- Rasulullah sallalâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

مَا أَذْنَبَ عَبْدٌ ذَنْبًا ثُمَّ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوضُوءَ، ثُمَّ خَرَجَ إِلَى بِرَازٍ مِنَ الْأَرْضِ فَصَلَّى فِيهِ رَكْعَتَيْنِ، وَاسْتَغْفَرَ اللهَ مِنْ ذَلِكَ الذَّنْبِ إِلَّا غَفَرَ اللهُ لَهُ

“Bir kul bir günah işler, ardından güzelce abdest alır sonra da bir açık bir alana gidip orada iki rekât namaz kılar ve o günahı için Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah mutlaka onu bağışlar”[2]

Tevbe namazının faziletine dair bu iki rivayetin haricinde de rivayetler vardır.

Tevbe Namazı Neden Dolayı Kılınır?

Tevbe Namazı’nın kılınma sebebi, kulun ister büyük olsun ister küçük, her hangi bir günaha düşmesidir. Kul, bir günaha düştüğü anda veya önceden işlemiş olduğu bir günahtan tevbe etmeyi murad ettiğinde Tevbe Namazı kılması onun için meşru olur.

Tevbe Namazının Vakti

Tevbe namazının tayin edilmiş belirli bir vakti yoktur. Kul, günaha düştüğü her an bu namazı kılabilir. Lakin bazı âlimler, nehiy vakitlerinde bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Nehiy vakitleri, yani namaz kılınmasının caiz olmadığı vakitler şunlardır:

  1. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar,
  2. Ggüneş doğduktan bir mızrak yükselinceye kadar,
  3. Güneş tam tepede iken batıya dönünceye kadar,
  4. İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar.

Bu vakitlerde namaz kılmak bizzat hadislerle yasaklanmıştır.

Fakat ulema arasında bir sebebe mebni olarak kılınan namazların bu vakitlerde kılınıp-kılınmayacağına dair meşhur bir ihtilaf vardır. Bir sebebe mebni olarak kılınan namazlar; tevbe namazı, kusûf namazı, tavaf namazı ve tahiyyetu’l-mescid namazı gibi bazı namazlardır. Ulemadan kimisi nehiy vakitlerinde bu namazlarda dahil olmak üzere hiçbir namazın kılınamayacağını söylerken, kimisi bu namazların o vakitlerde de kılınabileceğini, yasak olanın sebebe mebnî olmayan mutlak nafileler olduğunu söylemiştir. Şafiîler bu görüştedir. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye de bu görüşü benimsemiş ve bu tür namazların nehiy vakitlerinde de kılınabileceğini söylemiştir. O, “Mecmuu’l-Fetâvâ” adlı eserinde şöyle der:

“Tilavet secdesi, tahiyyetu’l-mescid namazı, kusûf namazı, ve Bilâl radıyallahu anh hadisinde geçtiği üzere abdestin hemen akabinde kılınan namaz gibi bir sebebe mebnî olarak kılınan namazlar nehiy vakti nedeniyle geciktirildiği zaman kaçar (ve gerektiği zamanda eda edilmiş olmaz)lar. İstihâre namazı da böyledir. İstihâre yapan kimse (nehiy vakti nedeniyle istihâre namazını)  geciktirdiğinde o namaz kaçmış olur. Tevbe namazı da böyledir. Kul, günah işlediğinde hemen/fevrî olarak tevbe etmesi farzdır ve bu kimse —Ebu Bekir radıyallahu anh hadisinde olduğu gibi— iki rekat namaz kılmak sonrada tevbe etmekle görevlidir…”[3]

 Şeyhu’l-İslam’ın tercih ettiği bu görüş Allah en iyisini bilirulemanın kavilleri arasında en evlâ olan görüştür. Bizde bu görüşün doğruluğuna inanıyor ve günah işlendiği anda vakit ne olursa olsun hemen tevbe namazı kılınması gerektiğini söylüyoruz. Rabbim hakka isabet etmeyi bizlere nasip etsin.

Tevbe Namazı Tevbeden Önce mi Yoksa Sonra mı Kılınır?

Tevbe namazının, tevbe etmeden önce mi yoksa sonra mı kılınacağına dair ulema arasında üç görüş vardır:

1-  Tevbe etmeden önce kılınır,

2- Tevbe ettikten sonra kılınır,

3- Öncesinde veya sonrasında kılmanın herhangi bir farkı yoktur.

Bu görüşler içerisinde râcih/tercihe şayan olan birinci görüştür. Bunun delili ise üstte nakletmiş olduğumuz Ebu Bekir radıyallahu anh hadisidir. O hadiste Rasulullah sallalâhu aleyhi ve sellem: “Sonra hemen kalkıp iki rekât namaz kılar ve ardından Allah’tan bağışlanma dilerse…” buyurmaktadır. Hadisin orijinalinde tevbenin, namazın akabinde olması gerektiği “sonra”  anlamına gelen ثُمَّ edatıyla ifade edilmiştir ki, bu Arapçada tertip ifade eder. Dolayısıyla bu sıralamaya uymak hem hadisin zahiri, hem de Arap grameri açısından en uygun olanıdır. Diğer iki görüşün ise kitap ve sünnetten her hangi bir delili yoktur.

Tabii ki burada bizim anlatmaya çalıştığımız şey, tevbenin dil ile ifade edilmesi ve bunun ne zaman yapılması gerektiği ile alakalıdır. Tevbenin en önemli şartı olan “kalp ile vazgeçme” ilkesi,  günahın hemen akabinde veya sonrasında olabilir; bunun için herhangi bir zaman tayin edilmemiştir.

 Bir Uyarı:

Bazı bazı âlimler tevbe ile alakalı sünnette olmayan bir takım ilaveler zikretmişlerdir ki, bunlar, delilden yoksun olduğu için kabul edilmez. Örneğin Ğazalî rahimehullah tevbe edecek kimsenin ne yapması gerektiğini anlatırken şöyle der:

“Günahın hemen akabinde iki rekât namaz kılarsın, namazdan sonra 70 kere af dilersin, 100 kere ‘Subhanallâhi’l-Azîm ve bi hamdihi’ dersin. Sonra bir sadaka verir ve bir gün oruç tutarsın.”[4]

Ğazalî merhumun zikrettiği ameller her ne kadar güzel ve günahların affına sebep olan ameller olsa da, bunları tevbenin kabulü altında zikretmek veya tevbeyi bunlarla kayıtlandırmak doğru değildir. İnsan bu amelleri tevbesinin ardından yaparsa, tevbesinin kabulü elbette ki daha fazla umulur. Ama tevbeyi bu amellerle beraber değerlendirmek doğru olmaz. Biz, prensip olarak Allah’ın günahları affetmesi için kötülüklerin ardından iyilikler yapılması gerektiğini düşünüyor ve bu iyiliklerin niteliklerini sınırlandırmıyoruz. Yani şu kadar ‘Estağfirullah’ diyeceksin, bu kadar sadaka vereceksin veya şöyle şöyle oruç tutacaksın demiyor ve bunu uygun görmüyoruz. Kişi kötülüğün ardından hangi iyiliği yaparsa yapsın, sırf o kötülükten kurtulma amacıyla bunu yaptığı sürece inşâallah affedilir. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.” (Tâhâ, 114)

Bu ayette iyiliklerin nitelikleri belirtilmemiş ve sadece genel bir ifade ile iyilik nevine dikkat çekilmiştir. Bu nedenle kul bağışlanmak istediğinde herhangi bir iyilik yaparak affına vesile arayabilir. Kulun bağışlanıp affedilmesine neden olacak iyiliklerin başında, yazımızın konusu olan “Tevbe Namazı” gelir.

Dikkat çekmek istediğim bir diğer husus da, Ali el-Kâri gibi âlimlerin bu namazın birinci rekâtında “Kâfirûn” ikinci rekâtında da “İhlâs” surelerinin okunmasını tavsiye etmeleridir ki, bu da delilden yoksun olduğu için kabul edilmez. Doğru olan bu namazda ne okunacağına dair herhangi bir takyid yapmamak ve okuyacağı sureyi insanın kendi iradesine bırakmaktır.

Son Söz:

İşlenilen her günahtan dolayı fevrî olarak tevbe etmek tüm ulemanın ittifakı ile farzdır. Fevrî demek: Günahın hemen akabinde, peşi sıra, ara vermeksizin ve bekleme yapmaksızın tevbe etmek demektir. İnsan eğer tevbe etmeyi geciktirirse, geciktirmesinden dolayı ayrıca bir hata daha işlemiş olur. Zira tevbenin geciktirilmesinde ölümün ne zaman geleceği belli olmadığı için, Allah’ın huzuruna günahkâr olarak gitme tehlikesi vardır.  Tevbenin hemen yapılması gerektiğinin en güçlü delili Rabbimizin şu ayetidir:

 “Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca ‘ben şimdi tevbe ettim’ diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azab hazırladık.” (Nisâ, 17, 18)

Bu nedenle kardeşlerimize günah işlemelerinin hemen akabinde tevbe etmelerini öğütlüyor ve bu tevbelerinin kabul edilmesi içinde tevbe namazı kılmalarını tavsiye ediyoruz.

Ve’l-Hamdu Lillahi Rabbi’l-Âlemîn

 

 

Faruk Furkan

 



[1] Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, Elbânî hadisin “sahih” olduğunu belirtmiştir.

[2] Şuabu’l-Îman, 6679.

 

[3] Bkz. 23/215.

[4] İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 4/46.

Okunma Sayısı:20101