“Şüphesiz ki münâfıklar/içi dışı bir olmayanlar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Sen, onlara bir yardım edici de bulamazsın.” (Nisa Sûresi, 145)

YA BENİM DEDİĞİM DOĞRUYSA?

Aklı olan bir insan her zaman hakkı bulmaya çalışan ve hep doğrunun peşinde olan insandır. Sürekli kendisini sorgular; yaptıklarını, söylediklerini, düşündüklerini gözden geçirir ve bunların doğru olmasına son derece özen gösterir. Bazı cahillerin yaptığı gibi hiçbir zaman “Ben ne dersem o olur, ne dersem o doğrudur” demez. Ya da kafalarını kiraya vermiş bazı kesimlerin dediği gibi asla “Üstadımız ne derse o doğrudur” şeklinde bir söyleme kapılmaz. Hakkın tâlibi ve arayıcısı olur.

Yaşadığımız şu coğrafyaya baktığımız zaman insanların büyük bir kısmının nefislerini muhasebe etmediklerini ve gidişatları hakkında kendilerini gözden geçirmediklerini görürüz. Hep kendilerini doğruymuş ve doğru yoldaymış gibi değerlendirirler. Oysa Peygamber Efendimizin ashabı ve onlardan sonra gelen hayırlı insanlar hiçbir zaman böyle yapmamışlardı. Onlar daima kendilerinin hata edebileceklerini ve yanlışlara düşebileceklerini düşünürlerdi. Sahabe neslini görmüş biri olan İbnu Ebî Müleyke isimli bir zat sahabeyi anlatırken şöyle diyordu:

“Allah Rasulünün ashabından otuz kişiye yetiştim. Onlardan her biri kendisinin münafık olmasından korkuyordu.”[1]

Bu rivayet bize gösteriyor ki sahabe bile her daim kendisini kontrol etmiş, gidişatını gözlemlemiş ve yanlış yapabileceklerini hep içlerinde hissetmişlerdir. Ama bu gün birileri hiç hata etmeyecekmiş gibi davranıyor ve kendilerinin yüzde yüz doğru yolda olduğunu zannediyorlar. Oysa kimi zaman şeytan insanı saptırır, aldatır, kandırır; buna rağmen o insan hâlâ doğru yolda olduğunu zannedebilir. Rabbimiz şöyle buyurur:

“Kim Rahman (olan Allah)’ın zikrinden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse biz ona bir şeytanı musallat ederiz; artık o, onun yakın bir dostu olur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise hâlâ kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar.” (Zuhruf Sûresi, 36, 37)

Sen Allah’ın kitabı olan Kur’ân’ı arkana atacak, görmezden gelecek ve hayatını ona göre düzenlemeyeceksin, sonra da hidayette olduğunu söyleyeceksin!

Kim dedi?

Kim söyledi?

Sen, olayları ve insanları Allah’ın kitabına göre değerlendirmeyeceksin sonra da doğru yolda olduğunu söyleyeceksin?

Kime göre doğru yol?

Bir insanın doğru yolda olup-olmadığını ortaya koyan yegâne doğru ölçütü Kur’ân’dır. Bir insan ancak bu kitaba uyduğu oranda doğrudur. Eğer bu kitaba uymuyor ve hayatını ona göre şekillendirmiyorsa,  onun doğru olduğunu söylemesi sadece kendisini tatmin etmek içindir.

Ayetin son kısmı bu anlamda çok dehşet vericidir. Tekrar tekrar okumaya ve “Acaba bende doğru yolda olduğumu zannedenlerden miyim?” diye üzerinde düşünmeye değerdir.

Bu gün kimi insanları bir konuda uyardığımız zaman hiç üzerine alınmıyorlar. Sanki kesin doğruymuş gibi davranıyorlar. “Kardeşim, belki de yanlış olabilirim?” demiyorlar. Bu sözü bir söyleseler, önlerini görecek ve bu kitapta anlatmaya çalıştığımız gerçekleri idrak etmeye başlayacaklar.

Birisi bana gelse ve örneğin: “Abi, üzerindeki şu elbiseyi giymen haramdır” veya “Şu işi yapman günahtır” dese. Ben ona: “Bi sen mi biliyorsun” demem, diyemem, dememeliyim!

Neden mi?

Ya adamın dediği doğruysa?

Ya adamın söylediği hakka uygunsa?

O zaman benim halim ne olur?

İşte bu gerçeği düşündüğüm için hiçbir zaman beni uyaran ve bana nasihat eden birisini hafife almamam gerekir. “Ya adamcağız doğru söylüyorsa?” sorusu sürekli kafamın bir köşesinde durmalıdır ve her daim bu soru ile olaylara yaklaşmam gerekir.

Bu kitapta anlatmaya çalıştığımız gerçekler için de senin yapman gereken bu olmalıdır. Allah için kendi kendine bir sor:

* Ya bu kitapta yazan şeyler doğruysa?

* Ya Allah’tan başkalarının kanun yapma ve hüküm koyma yetkisi yoksa?

* Ya Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetemeyen bu adamları desteklemem şirk ise?

* Ya demokrasi denilen sistem beni şirke düşürerek dinden çıkarıyorsa?

* Ya bu gidişatım Allah’ın razı olduğu bir gidişat değilse?

Ve bunlar gibi nice sorular…

İşte kitabı bu sorular çerçevesinde okur ve içerisinde Kur’ân ve Sünnetten verilen delilleri bu şekilde incelersen inşâallah sen de hidayeti bulur ve en doğruya tâlip olmuş olursun.

Biz yanılabiliriz; ama yanılmayan Kur’ân ve Sünnettir.

Biz hata edebiliriz; ama hata etmeyen Kur’ân ve Sünnettir.

O halde neden hata eden insanları kendine ölçü alıyor da hata etmeyen kaynağı göz ardı ediyorsun?

Gel, yeniden düşün ve tüm gidişatını bu iki temel kaynağa arz et. Bunu yapar ve gereğince amel edersen inşâallah dünyanın en doğru insanlarından birisi de sen olur ve hidayet üzere bir hayat sürdürürsün. Bu konuyu yeniden düşünmeni ve karşıdaki insanı “Ya onun dediğim doğruysa?” diyerek değerlendirmeni tavsiye ederek bu başlığımı noktalıyorum.

 

Faruk Furkan

(Lâ İlâhe İllallâh Ne Demek Biliyor musun?

adlı eserden alıntılanmıştır.)

 



[1] Buharî rivayet etmiştir.

Okunma Sayısı:1967