“Şüphesiz ki şeytan sizin için bir düşmandır; o halde sizde onu düşman edinin. O, yandaşlarını ancak cehennemliklerden olmaya davet eder.” (Fatır Suresi, 6)
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
Allah’ın kitabını “kitap” olarak benimseyen bir müslümanın Kur’ân’a karşı üç türlü programı olması gerekmektedir:
1) Okuma programı.
2) Ezber programı.
3) Tedebbür/düşünme ve anlamaya çalışma programı.
Müslüman her şeyden önce kendisi için bir “okuma” programı çizmeli ve bunu uygulamak için elinden gelen her türlü çabayı sarf etmelidir. Amellerin −az bile olsa− devamlı olanı Allah’a sevimli geldiği için, okuma programını çok dengeli götürmeli ve günlük 5, 10 veya −şayet güç yetirebiliyorsa− 20 sayfa okumalı ve bunu asla ihmal etmemeye çalışmalıdır. Okumaya devam ederken okumanın “amel etmek” için olduğunu da kafasından çıkarmamalıdır.
Müslüman Allah’ın kitabını okumaya devam ederken bir yandan da −azda olsa− ezber yapmayı ihmal etmemelidir. Ezber yapmanın namazları huşulu kılmaya ve davet yaparken insanlara Allah’ın ayetlerini hatırlatmaya son derece faydası vardır. Müslüman, günde bir ayet bile olsa ezber yapmaya devam eder ve gün gelir Allah’ın kitabını tamamıyla ezberlemiş olur. Unutmayalım ki, cennette makamlar belirlenirken kimin daha fazla ayet bildiğine bakılacak ve örneğin; 1001 ayet ezberi olan 1000 ayet ezbere bilenden bir üst seviyeye, daha güzel bir mekâna yerleştirilecektir.
“Her zaman Kur’ân okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son noktasındadır.”[1]
Üçüncü olarak müslümanın kendisine mutlaka bir “tedebbür” programı yapması gerekmektedir. Tedebbür; manalarını inceden inceye düşünerek, üzerinde kafa yorarak ve sanki Rabbi kendisine hitap ediyormuşçasına Kur’ân’ı akletmek, düşünmek ve tefekkür etmektir.
Müslüman, okuduğu ve ezberlediği Kur’ân ayetlerini düşünmeli ve bunun için zaman ayırmalıdır. Veya Kur’ân’dan belirli bir pasajı okuyup onun üzerinde gerekli düşünmeyi yapmalıdır ki, bunun için belirli bir zaman kaydı yoktur. Bu düşünme, belirli kısa bir süre olabileceği gibi −duruma göre− günlerce de devam edebilir; önemli olan ayetlerin hakkını vererek tedebbür etmektir. İbn-i Abbas (radıyallâhu anh) şöyle demiştir:
“Bakara ve Al-i İmrân sûrelerini mânâlarını düşünerek tertil ile okumak bence bütün Kur’ân’ı bir çırpıda okumaktan daha iyidir.”
Rabbimiz, kitabını düşünmeyen ve onun tertemiz ayetleri üzerinde kafa yormayanları eleştirmiş ve istifham/soru yoluyla Kur’ân üzerinde düşünmeyenlerin aslında kalpleri kilitli olan insanlar olduğuna işaret etmiştir.
“Onlar, Kur’ân (ayetlerini) hiç düşünmezler mi, yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?” (47/Muhammed, 24)
İşte bir Müslüman, Rabbisinin kitabını hayatı boyunca bu üçlü döngü içerisinde takip etmeli ve pratiğine yansıyan Kur’ân ayetleri ile etrafına nur saçmalıdır.
İbrahim Gadban